V-AKIL EVRESİ - Yeniçağ


Her sarı nokta 1 milyon kişiyi temsil etmektedir.

16.yy'a gelindiğinde dünya nüfusu yaklaşık 550 milyona varmıştır.
Bilgi kuramı (Epistemoloji) , bedensel duyumsamayı ve zihinsel faaliyetleri araştırma ve tartışma yolu ile beden-zihin ilişkisinde, bireyin kendisi ve çevresi ile ilgili bilgiyi nasıl oluşturduğu üzerinde durmuştur.
Felsefe ve bilim alanlarında büyük değişimler 17. yüzyılda gerçekleşti. 1600'lerin başlangıcından önce, bu alandaki bilimsel çalışmalar ve bilim insanları gerçek anlamda tanınmıyordu. Aslında, 17. yüzyıl fizikçisi Isaac Newton gibi önemli şahsiyetler ve öncüler başlangıçta doğa filozofları olarak adlandırılıyordu çünkü 17. yüzyılın büyük bölümünde "bilim insanı" diye bir şey yoktu.
Ancak bu dönemde yeni icat edilmiş makinelerin ortaya çıkışı birçok insanın günlük ve ekonomik hayatının bir parçası haline geldi. İnsanlar ortaçağ simyasının az çok kanıtlanmamış prensiplerini incelerken ve bunlara güvenirken, kimya bilimine geçiş 17. yüzyılda gerçekleşti. Bu dönemdeki bir diğer önemli gelişme ise astrolojiden astronomiye doğru evrimdi.
Böylece 17. yüzyılın sonuna doğru bilimsel devrim başlamış ve bu yeni çalışma alanı, matematiksel, mekanik ve deneysel bilgi kümelerini kapsayan önde gelen toplum şekillendirici güç olarak kendini kanıtlamıştı. Bu dönemin önemli bilim insanları arasında astronom Galileo Galilei , filozof René Descartes, mucit ve matematikçi Blaise Pascal ve Isaac Newton yer almaktadır. (Meryem BELLIS)

Tüm insanlığın çağlar boyunca yaşadığı aşamalar 'Bir Bireyin Olgunlaşma Evreleri' olarak düşünüldüğünde; Bu dönem bir 'Akıl Evresi' olarak düşünülebilir.
-AKIL EVRESİ; Bilinç kendi zamansal yapısı nedeniyle durağan bir yapı kazanamaz, sürekli değişir. Nesnede gerçekleşme sürecinde, kavramsal ve edimsel arasındaki çelişkilerden mutsuz olan bilinç, bu olumsuzluğu olumsuzlayarak aşar ve akıl haline gelir. Çelişkilerin içerilmesiyle oluşan akıl, kendi gerçekliğini yine kendisinde arar. Buradaki soyutlama nedeniyle, bu kez kendisinde olduğunu bildiği nesneye, doğaya yeniden yönelir. Bu evrede, doğal yaşamda gördüğü kendinde şey ile bireyde gördüğü kendinde şeyin birliğinde, bireysel ve toplumsal olarak kendini tamamlar. Bu birleşme akıl evresinin tamamlanması demektir. (Acar 2016)
Batı toplumunda 17. ve 18. yüzyıllarda gelişen, akılcı düşünceyi eski, geleneksel, değişmez kabul edilen varsayımlardan, önyargılardan ve ideolojilerden özgürleştirmeyi ve yeni bilgiye yönelik kabulü geliştirmeyi amaçlayan düşünsel gelişimi kapsayan dönemi tanımlar. Aydınlanma felsefesi ya da 18. yüzyıl felsefeleri genel olarak insanın kendi yaşamını düzenlemesini yeniden gündeme almış, hem düşüncenin hem toplumsal yaşamın köklü değişimlere uğrayacağı bir sürecin fikirsel/felsefi başlatıcısı olmuştur. Bu yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen Fransız Devrimi (1789) ve ardından gerçekleşen modernleşme süreçleri, düşünsel anlamda etkilerini ve kaynaklarını aydınlanma felsefesinde bulmaktadır. Bu yüzyıl yeni bir ideal ile tarih sahnesinde yer alır; bu ideale göre, aklın aydınlattığı kesin doğrulara ve bilginin ilerlemesine dayanan entelektüel bir kültür egemen olmalıdır ve bu kültür sonsuz bir şekilde ilerlemelidir. Böylece 'ilerleme ideali', insanın geleneğin köleliğinden kurtularak sürekli mutluluk ve özgürlük yolunda gelişeceği düşüncesine dayandırılır.
16. ve 17. yüzyılda Bilimsel Düşüncedeki değişiklik, deneycilikle birlikte, bilimin felsefeden veya teoriden pratiğe dönüştüğünü bu konuda yazılmış hemen hemen her kaynakta bulmak mümkün: “Bilimsel Devrim sırasında, bilime yaklaşık 2000 yıldır egemen olan Yunan görüşünün yerini alan yeni bir doğa görüşü ortaya çıktı. Bilim, felsefeden ve teknolojiden ayrı, özerk bir disiplin haline geldi ve faydacı hedeflere sahip olduğu düşünülmeye başlandı.” (Britannica/Bilimsel Devrim)

-KOMÜNDEN SANAYİ KENTİNE 16.Y.Y
Onaltıncı yüzyıl modern devletin siyasal kuramının oluştuğu ve kurulmaya başlandığı dönemde kentler, Ortaçağ komün yönetiminden, idari ve dini işlevini yitiren, sanayi ve ticaret merkezi olan sanayi kentine evrilmeye başlar. Napoleon’un ordusu Avrupa’nın bütün devlet ve kentlerinin - aynı zamanda savunma sistemlerinin- bir uçtan bir uca üzerinden geçtikten sonra kent sınırları işlevsizleşir ve yerini ulus devlet sınırları almaya başlar. (Namık Erkal) Yolların genişlediği, yapıların yükseldiği ,konut ve işyeri ayrımının kesinleştiği sanayi kenti, daha önceki merkezlere göre daha geniştir. Toprağı işleyen köylülerin, köylülerden sayıca daha fazla olan sanayi ve hizmet sektöründe çalışan kitlelerin ve tüm bunların üzerinde kontrol gücü bulunan üst tabakanın, merkez, kent çevresi ve geçiş bölgeleri olarak farklı bölgelerde yerleştiklerini ve yaşadıklarını görebiliyoruz.
‘Şehir kavramının, gelişme, ilerleme, ekonomik büyüme ve bütün anlamıyla organize edilmiş bir sosyal hayat olarak, toplumun kabul ve tercih ettiği bir kimlik kazanması sanayi devrimi ile olmuştur. Sanayi devrimi ile birlikte şehirleşme en önemli demokratik ve toplumsal hareketlilik odağı olmaya başlamış ve toplum yapıları şehir ağırlığına doğru kaymaya başlamıştır.’ (Sezal’dan aktaran Yusuf Pustu)
Günümüz literatüründe, on yedinci yüzyılın bilimsel devrimi hakkında önemli tartışmalar olmuştur. Steve Shapin, The Scientific Revolution adlı küçük kitabına şu kışkırtıcı ifadeyle başladı: "Bilimsel Devrim diye bir şey yoktu ve bu onun hakkında bir kitap." Shapin'in şüpheciliğinin bir nedeni, on yedinci yüzyılda bizim anladığımız anlamda bilim diye bir şeyin olmaması gerçeğidir: birçok tarihçi artık “Bilimsel Devrim” denen tekil ve ayrık bir olayın var olduğundan, zaman ve mekan içinde yerelleştiğinden emin değildir. . Bu tür tarihçiler, on yedinci yüzyılda devrimci değişime uğrayan "bilim" adı verilen tek bir tutarlı kültürel varlığın olduğu fikrini bile reddederler. Bunun yerine, doğal dünyayı anlamayı, açıklamayı ve kontrol etmeyi amaçlayan, her biri farklı özelliklere sahip ve her biri farklı değişim biçimlerini deneyimleyen çeşitli kültürel uygulamalar vardı.
Öte yandan, Avrupa savaş, veba gibi zorluklarla uğraşırken, bir yerde doğruluğu ispatlanan bir bilginin, başka yerde ve zamanda tekrar deneyim ve ispata ihtiyaç duymadan kabul edilebilmesi için bilimselleşmesi çözümü ortaya kondu. Empirizm de denilen akımın doğması, doğanın olduğu gibi ve yerde ölçümünden, deneyimlenmesinden ziyade, yaratılan yapay koşullarda incelenmesi ve deney sonuçlarının başka yerde ve zamanlarda doğru olduğu kabul edilebilecek şekilde ortaya konmasıydı.