Her sarı nokta 1 milyon kişiyi temsil etmektedir.
-DOĞAL EVRE Tüm insanlığın, çağlar boyunca yaşadığı aşamalar 'Bir Bireyin Olgunlaşma Evreleri' olarak değerlendirildiğinde; Bu 'Felsefede Helenistik Dönem Öncesi' ve bundan önceki 'Doğa Filozofları' dönemleri bir 'Doğal Evre' ve artık sonlarında, akla dayalı ispatlara dayanan Felsefenin başlangıcı ile, M.Ö 600'lerde 'Duyumsama Evresi'ne geçiş dönemi olarak düşünülebilir. Bireyin olgunlaşması,
>>
kendini gerçekleştirmesi Hegel’de; doğal, duyumsayan, edimsel olarak sıralanır. “Birey ilk aşamasında dahi türsel bir varlıktır, yani tekilin ve evrenselin edimsel birlikteliğidir. Kuşkusuz bireyin gelişiminde ortaya çıkan bilinç kendi doğuşunda saklı olan gerçekliğinin farkında değildir ancak bu gerçek, kavram açısından ortadadır.” ( Acar 2016) Başlangıçta bilinç kendini dolayımsız duyusal izlenimin bilinci olarak gösterir. Özne-nesne ikiliğinin bilgi düzleminde ilk kez kendini gösterdiği bu andan itibaren kendi iç diyalektiğiyle gelişen bilgi, gittikçe daha fazla dolayıma sahip ve daha kavramsal bir yapıya doğru ilerleyecektir. ( Bumin 2001) Duyumsama evresinde: Birey (bilinç), duyuları, algıladıklarını deneyimlemek suretiyle, deneyim öncesi bilgisinin doğru ya da yanlış çıkması dolayısıyla algısının da bilincine ve algıladığının bir “şey” değil, bir özellikler birliği olduğuna varır. İlgisini algıladığı “şey” den algıya ve özelliklere yöneltir.( Acar 2016) İnsanın 'Doğal Evre'den 'Duyumsama Evresi'ne geçişi; 'Mitos'tan 'Logos'a yani var olanı akılsal olarak açıklamaya yarayacak bir ilke bulmaya kalkıştığında başlamış diye düşünüyorum. Felsefenin doğuşu aynı zamanda akılsallığın, yani varlığı aralarında akılsal olarak açıklanabilir bağlar bulunan birimlerin oluşturduğu bir bütün olarak kavrayan yaklaşımın doğuşudur. İnsanlık bu yaklaşımdan önce bir başkasına, mitolojik yaklaşıma sahipti. Bu bakımdan felsefenin doğuşunu anlamak mithos'tan logos'a geçişi anlamak demektir. Felsefenin Sokrates öncesi düşünürlerce başlatıldığını öne süren sava göre insanlık, bu aşamada, varlığın kendisinden hareketle ortaya çıktığı bir ilk unsur, dolayısıyla var olanları akılsal olarak açıklamamıza yarayacak bir ilke bulma çabasına girmekle bu adımı atmış bulunmaktadır. Thales arkhe olarak suyu kabul ettiğinde önemli olan gerçekten her şeyin aslında sudan oluştuğu, öz olarak su olduğu savının doğru olup olmadığı değil, özsel olan ve olmayan arasında insan düşüncesinin yaptığı ayrımdır. İnsan düşüncesi bu ayrımı yaptığı zaman, var olanın, temellendirilmeksizin, onun üzerine getirilmiş olan söylemi meşrulaştırma yolunda hiçbir kaygı taşımaksızın anlatılmasının bir yolu olan mitolojik yaklaşımdan (bir sebep-sonuç ilişkisi barındıran) mantıksal yaklaşıma geçmiş bulunmaktadır. ( Bumin 2001)
-'DOĞAL EVRE'den başlayarak bugün 'Tin Evresi'ne varan tarihsel süreçte olgunlaşırken insanın, bu dönemde değer, uzam ve zaman için ölçüler icad etmeye başladığını görüyoruz;
Bu dönemde; Thales Pisagor ile birlikte matematik sayesinde soyut düşünce dünyasının kurulmasına sebep olurken, bir yandan felsefede akla dayalı bir ontoloji oluşturma çabaları, diğer yandan bilginin yapısını inceleyen, doğru ile yanlış arasındaki akıl yürütmenin ayrımını yapan mantık çalışmaları başlamış. Daha önceleri sezgisel ve doğadaki şekilleri tasvir için kullanılan geometride bu şekillerin ölçümü, hesaplanması ve hatta çeşitli formüller ile birlikte soyutlama başlamış. Müzikte ilk defa seslerin bir matematiksel dizini oluşturulurken, heykelde; doğadaki güzelliğin matematik formülü aranmaya (oran) başlamış ve resimde perspektif gibi tam kesin formüllere ulaşılamasa da yine de bir arayışın izlerine rastlanmaktadır. Astronomide (zodyak) uzamsal ve zamansal olarak kulanılmaya başlanan bu formüller mimarlıkta soyut bir geometrik yapılaşmaya, şehir ölçeğinde yine geometrik bir soyutlama olan ızgara planlı geometrik şehir (Hippodam) planlamaya geçişi başlatmıştır diyebiliriz. Henüz doğadan kopmadan, zamanını ve mekanını düzenlemeye devam ettiği halde insanın bu dönemde doğadan kopuş sürecine adım atmış olduğunu görebiliyoruz. (Coşkun 2023)"Daha önce geometri kullanılmış olsa bile >>
amaç mimari soyutlamadan ziyade coğrafi simülasyondu." (Vincent Scully) Her ne kadar 1700 lerden başlayarak form, malzeme ve strüktürde yeniden doğayı taklit etmek konusu gündeme geldiyse de uzun yüzyıllar boyunca bu soyutlama ile şehir ölçeğine kadar mimarinin doğaya uyum konusunu ikinci plana ittiğini söylemek mümkün olabilir gibi görünüyor.
-MÖ 9000-3500 Nabta Playa'da zamanı mevsimlere göre organize etmek için Göbeklitepe ve Stonehedge, ritüel merkezleri olarak inşa edilen ilk sitelerdi.(A Global History of Architecture) Tarım ile nüfusu 10000 yılda bir milyondan 170 milyona vardığı tahmin edilen insan, mevsimlere bağlı kalınca takvim kullanmak zorunda kalır. Depolanan ekinlerin, arazilerin, günlerin, ayların hesaplanması matematik ve geometrinin, bitkilerin ve hayvanların evcilleştirilmesi biyolojinin doğumuna, ekinlerin depolanması ve barınma, sosyalleşme ihtiyacı mimarlığın gelişmesine katkıda bulunur. İlk astronomik yapısal düzenler ortaya çıkar. Avcı-toplayıcılıkla başlayan toplumsal hayattan yerleşik toplumsal hayata geçiş her ne kadar tarım ile başlasa da >>
Tarım ve teknolojinin gelişmesi, ihtiyaç fazlası ürünün elde edilmesini ve saklanmasını gündeme getirince; depolanan ürünün sayımı, kontrolü, güvenliği, depo inşası gibi teknoloji ve mimarlık konuları, ekim-dikim ve hayvancılıkla uğraşanlardan farklı bir sosyal sınıf doğurur. Bu beyin takımının ekonomik, teknolojik ve siyasal örgütlenme ile toplu yapılaşmayı bir şehir devlet, siyasal örgütlü bir organizasyon haline dönüştürmesi ‘ızgara planlı kent tasarımı’ tabiriyle şehir planında geometriyi cazip hale getirir ve yaygınlaştırır. (O dönemde; toplumun fikren gelişmeye başlaması ile merkezi bir otorite tarafından belirli bir düşünceye göre bölünen ve planlanan şehirler yanında, sınıf farkları oluşmamış köylerin tabi gelişmesi ile düzensiz olarak gelişen, düz yollara rastlanmayan, araziye uyumlu şehirler de vardı.) Şehirlerin kurulmadan önce planlanması ihtiyacı, kurulduktan sonra kontrol, hızlı şehirleşme ve gelişme ihtiyacı; doğaya, araziye, iklime ve coğrafi özelliklere uyumdan kopuk, ticarete, dolayısıyla ulaşıma, toplumsal, siyasal yapılanmaya cevap vermeye çalışan sosyo-ekonomik bir ürün olarak kent ve kent hayatı kavramını doğurur. (Coşkun 2023)
-M.Ö. 7400 ÇATALHÖYÜK Duvarları kerpiç ve ahşaptan, sıvalı, av sahneleri, tekstil desenleri ve manzaralarla süslenmiş, sokakları olmayan dikdörtgen evler. Görünüşe göre zamanla bazı evler, evden çok kavimlerinin ataları, atalarının yaşayış biçimlerinin kayıtları olarak, tarih yazımı gibi türbeler olarak kullanıldı.(A Global History of Architecture) Tarih yazımı olarak Mimarlık. Öğretmek/anlatmak işlevi olarak mimarlık için bkz: Yıkarak Yapmak-Uğur Tanyeli |
|
Rasyonel düşünce yapısının getirisi olan geometrik soyutlamanın etkisini, Anadolu'da, en belirgin şekilde ÇatalHöyük ve daha sonra gelen mimarlık ve şehir planlama arasındaki planlama geometrisi farkında görebiliyoruz:
Geometri ile mimari soyutlamanın başlangıcı bu dönemde görülse de yine de doğanın ve doğanın etkisinin tasarımın parametrelerinden birisi olmaya devam ettiği düşününlüyor:Kutsal külliyelerde, açılardan biri bir tapınağa veya başka bir yapıya değil, >>
çevredeki manzaranın doğal bir unsuruna doğru hizalanmıştır.Binalar, aralarındaki boşluklar doğal ortamın görülmesini sağlayacak şekilde düzenlenmiş, böylece hem doğal hem de yapay unsurların bir bütünlük içinde yer aldığı görsel bir kompozisyon oluşturulmuştur.
Pikinois'in (1887-1968), Yunan şehirciliğini veya şehir planlamasını geometri ile çözümleme çabası, öğrencisi olan Doxiadis (1913-1975) tarafından genel bir sisteme dönüştürülmeye çalışılınca tartışmalara yol açmış. Bu tartışmalarda M.Ö 4 ve 5. yüzyıllardaki; felsefede akılcılık döneminin başlangıcı bir kırılma noktası oluşturuyor gibi görünüyor. Bu dönemden önceki ve sonraki; felsefe ve birlikte öğrenilen / öğretilen tüm bilimlerde, ve hatta mimarlıkta bir ' antropomorfizm' (insanmerkezcilik) konusu bu tartışmaların odak noktası. Vincent Scully (1920-2017), Doxiadis’in teorisine tamamen ikna olmamış olsa da, çevrenin organizasyonunda sentetik bir faktör olarak işlevi konusunda hem fikirdi. Ayrıca, birincil ‘özgür’ uzamsal kompozisyon sisteminden sonraki ortogonal sisteme kadar evrimsel bakış açısı üzerinde de hemfikirdi. Ve Scully için de; Hippodam sistemi eşit derecede hatalı bir şekilde, antik çağda bir noktadan sonra, insanın çevreden bağımsız hale geldiğini ve dikkatini daha teorik bir organizasyona yönelttiğini saptamıştı. (Doxiadis) Öte yandan Hindistan'da yine aynı ilişki farklı bakış açısı ile yorumlanıyor: 'İnsan ve doğa arasındaki bu karmaşık ve belirsiz ilişki Hint mimarisinin merkezinde yer alır. Avrupalılar -eski Yunanlılardan başlayarak- mimariyi alışkanlıkla insan yapımı, doğayı tamamlayan ve ondan oldukça ayrı bir nesne olarak algılamışlardır. Dolayısıyla Atina'daki Akropolis'teki Parthenon, kutsal dağa yerleştirilen en önemli nesnedir. Bina ve doğa uyumlu bir diyalog içinde konuşur, ancak birbirlerini taklit etmezler. Batı mimarisinin çoğu bu yüzyıla kadar bu paradigmayı takip etti. Hindu mimarisi hiçbir zaman bu aşırı tutumu benimsemez; ne de tersini alır. Bunun yerine, Ajanta'nın belirsizliğiyle karşı karşıyayız - dağdan oyulmuş, her biri sürekli olarak kendi yerinde dönen, hayret verici mağaralar dizisi. Peki Ellora'da Kailash dağı yok mu ediyor yoksa koruyor mu? Doğanın bir parçası mı, yoksa insana mı ait? Vedaların temelini oluşturan felsefi çoğulculuk, basit tercihlerin ikiliklerini küçümseyerek bir kez daha kendini ortaya koyuyor.' (Charles Correa)
-M.Ö. 6000 lerden kalma hendeklerle çevrili şehir duvarları, bize Çince CHENG karakterinin ifade ettiği hem duvar hem de şehrin, bireysel binalardan daha eski olduğuna dair ipuçları veriyor. (Nancy Steinhardt)
-M.Ö. 5000 TELL es-SAWWAN İçleri alçı ile süslenmiş geometrik planlı evler, sazlarla karıştırılmış çamurdan yapılmış tuğlalar (kerpiç). Ticaret ve zanaat, çanak çömlek, tahıl, inşaat malzemeleri ve metal nesneler bir ekonomi yaratıyor. ERIDU VE URUK; IRAK Sulama kanalları ve nehirlerin kontrolü. Şehirler çoğunlukla ticaret için ithalat-ihracat merkezleriydi. Ticari işlemlerin, hukuk ve arşiv sistemlerinin kayıtlarını tutmaya başlar. Mezopotamya mitolojisine göre insanlar tarafından değil tanrılar tarafından yaratılan kentlerin yükselişi. Rahip sınıfı, yalnızca yiyecek kurbanları ve ritüel etkinlikler yoluyla yalnızca tanrılarla doğru iletişimden sorumlu değildi, aynı zamanda güçlerini sahnelemek için giderek daha büyük binaların mimarlarıydı. İnsanların kutsanması seçkinler tarafından başlar. Büyük mezarlar ve tapınaklar. ÖN ve ERKEN MISIR HANEDANLIĞI Nil Nehri nüfusunun artması, tarıma ve teknolojiye bağlı zenginlik hiyerarşiyi besledi. Mimarlık, insanları bir araya getiren tapınaklar yerine, seçkinler ve yöneticiler için yaşamdaki ve ölümden sonraki rahatlıklarını birbirine bağlayan müze tipi evler inşa eden kültürel bir hizmet oldu. (A Global History of Architecture)
Öte yandan Çin'de M.Ö.5000'lerden M.Ö.3000'lere kadar ilk yerleşimlerden daire planlı evleri ile Banpo'yu görüyoruz. (Nancy Steinhardt) >>
Banpo döneminde ortaya çıkan, bir toplanma alanı olarak "Büyük Ev" binlerce yıllık Saray mimarisinin başlangıcı gibi görünüyor.
-ANCAK M.S.1582'de kabul gören Gregoryen Takvimimize göre; yazı'nın başlangıcı M.Ö. 4000-2000 arası Sümer uygarlığında görülmektedir. Yazının bulunması ile kayıtlar tutulmaya başlanınca, tarih ve eğitim de başlar. >>
Mağara resimleri ile başlayan yazı, daha sonra resimlerden oluşan sembollere dönüşür ve Mısır, Hitit ve Çin'de hiyeroglif ve hece yazısı olan pictografi oluştu. Harflerden oluşan ilk alfabe; Suriye civarına yerleşen, kültürlere ticaretle aracılık yapan Fenikeliler tarafından icat edildi ve daha sonra Yunanistan, Roma ve Avrupa'ya yayıldı. M.S.1500'lerde Çin'de kağıdın bulunmasından önce; taş, seramik parçaları, metaller, ahşap, kemik parçaları, kil tabletler, papirüs ve bunun gibi yapraklar üzerine yazıldı. Yazının iletişim aracı olarak kullanılmasından önce sözlü kültürde iletişim ve kültürel birikim; masal, mitoloji, destan, efsane, folklör gibi hikayelerle aktarılıyordu. Yazının kullanılmaya başlanmasından sonra dahi ilk yazılı metinlerin muhtemelen akılda kalıcı, okuma yazmayı bilmeyenler için ezberlemesi kolay olması itibariyle şiir kalıbında olduğunu görüyoruz. Bkz: Hindistan'da Vedic metinler, Tibet'teki Buddha'nın öğretisi ile ilgili Sanscrit metinler.
|
|
-M.Ö.4800-1200 Tarımsal evcilleştirmeden önce, Avrupa kültürlerinde Mimarlık, kabileler ve mevsimlik kutlamalar için toplanma-tören ve ticaret yerleri, hatta ölenler için anma tören yerleri inşa etti. Taşlar doğal şekilleri ve boyutları ile kullanılmıştır. Avrupa'nın kıyı şeritleri, nehirler ve sıradağlardan oluşan karmaşık coğrafyası, kendisini Mısır, Çin ve Hindistan'dakiler gibi tek bir uygarlık birimi olarak düzenlemesini olanaksız kılıyordu. Ayrıca, tahılı kuzeye farklı iklim bölgelerine nakletmenin zorlukları nedeniyle, Avrupa ancak MÖ 3500 civarında tam olarak yerleşti. Avrupa kültürleri tarımsal evcilleştirme tarihi olmadan geliştiğinden, onların odak noktası, bu tür bilgilerin zorunlu olarak aktarıldığı anaerkil aile tarihlerine değil, dış dünyayla ilişkili engelleri aşmak ve kendi yaşamlarını kurtarmak için toplulukları savunma, savaş veya ticaret için bir araya getirebilecek klanlar üzerindeydi. Bu, Avrupalıların neden çok sonrasına kadar bir tapınak kültürü ya da daha karmaşık bir rahip kültürü geliştirmediğini açıklıyor. (A Global History of Architecture)
-Anadolu’da Neolitik Çağ’dan tarih çağlarına gelinceye kadar kentlerin geçirdiği birçok evre bulunmaktadır. Toplumsal tabakalaşmanın henüz oluşmadığı, sadece konut dokusundan oluşan Neolitik Çağ’da, konutlar ilk başta birbirinden bağımsız şekilde inşa edilmiş; nüfus arttıkça bu konutlar arası boşluklara yeni konutlar eklenmiş ve birbirine bitişik konut dokusu ortaya çıkmıştır; ayrıca çatıların yerleşebilmesi için duvarları ayrı yapılan evler, dışarıdan gelen tehlikelere karşı kendilerini koruyabilmeleri için de bitişik kurgulanmıştır. Batı Anadolu’da Kalkolitik Dönem’le aynı tarz konut tipinin oluştuğu gözlemlenen Eski Tunç Çağı’nda konutları birbirine bağlayan düzenli veya yarı düzenli sokak dokusu oluşmuştur. Bu konutların yanında daha büyük yapılara da rastlanmaktadır. Bu yapılar da, Neolitik Çağ’dan gelen savunma olgusunu mekanlara farklı şekilde yansıtmışlar ve sur yapmışlardır. Sonuç olarak; erken Tunç Çağı yerleşmelerinden Troya ve Thermi gibi yerleşmelerin kentleştiklerini söyleyebiliriz. Kentleşme hem Anadolu, hem de diğer bölgelerde zaman içerisinde gelişmiş, politik ve toplumsal örgütlenmeyi oluşturmuş, bu toplumsal örgütlenme de mekansal yapıda değişiklik doğurarak, Bronz Çağı yerleşimleri Demir Çağ’da imparatorluklara dönüşmüştür. Toplumsal örgütlenmenin mekana yansımasının en güzel örneklerini Orta Anadolu ve Batı Anadolu kentlerindeki konut farklılıklarında görebiliyoruz. Batı Anadolu evi daha sonraki çağlarda gelişen ızgara planına uyum gösterebilen megaron biçimini almış ve tek katlı bir yapıyken, Orta Anadolu evi, ekleme yöntemi ile gelişen ön yüzünde girintileri olan çok odalı bağımsız bir eve dönüşmüştür. (Izgara Tasarımlı Kent Gelişimi ve Anadolu Örnekleri)
|
|
-MÖ 3500 civarında dünyanın dört bir yanında oldukça dikkat çekici bir şey oldu: insan grupları bugün "şehirler" dediğimiz bir şey geliştirdiler. Mezopotamya, Hindistan, Mısır ve Çin. (A Global History of Architecture) Tarihi M.Ö. 4000’e kadar uzanan Mısırlıların ilk zamanlarda ülkeleri, nom adı verilen şehir devletlerinden oluşmuştu. (ÖZTRÜK Z.A.2016)
-M.Ö.3000'lerde
Çin'de binlerce yıl sürecek geometrik soyutlama; kuzey-güney yönlenmesi ve kare planlı ahşap konstrüksiyonun başlangıcını oluşturabileceğini düşündüğümüz yerleşimler olan Hunan, Liaoning, Henan, Gansu, Shaanxi, Zhejiang ve İçi Moğolistan'da Mohenjo-Daro ile aynı zamanda yer altı drenaj sistemi de var. Yerleşik tarım toplumu olarak >>
şehirlerin bir kent devlet organizasyonu olarak planlanmasının, Krallar ve şehirleri, ideal şehir, yapı tekdüzeliği ve ideolojik planlamanın başlangıcı sayılabilir. Henan'daki Yanshi ilçesinde Erlitou'da yaklaşık M.Ö.1900'den M.Ö.1500'e kadar en az dört yerleşim aşaması olmuştur. Bazıları Erlitou'nun bir yarı efsanevi olan Xia hanedanlığının başkenti olduğuna inanmaktadır. Başka bölgelerle bir ticaret yapıldığına dair bir kanıt olmadığı düşünülüyor. (Nancy Steinhardt) Antik Çin mimarisinin, şehir planlamasının ve coğrafyasının geometrik temeli olduğu için önemi hafife alınamaz. Xia hanedanlığı zamanında M.Ö.2070-1600, ki geleneksel Çin Tarih Yazımındaki ilk hanedanlıktır, dünyanın dokuz bir arada kare bölgesi dokuz eyalete bölünmüştü. ( Wikipedia/Antik Çin Şehir Planlaması)
-M.Ö. 2500 Hızlı kültürel gelişim başladı. Mısır, Mezopotamya, Margiana, İndus, Çin, Avrupa. Pakistan çevresinde şehirlerdeki ilk drenaj sistemleri, ikinci kattaki ahşap konstrüksiyonlu evlerin içinde banyo ve tuvalet bile vardı. (MOHENJO-DARO) Irak'ta coğrafi simülasyonun yerini Uruk'tan farklı olarak, birleşik ve dramatik renk kodlu tasarım sayesinde mimari soyutlama almıştır.
-M.Ö. 2000 Hitit'lerin Hattuşa kenti gibi Büyük Tapınak yapısı da geometrik bir ilkeye uyacak şekilde tasarlanmamıştır. Aksine Akurgal eserinde (2005), Hitit mimarlığının bu doğadan gelme özelliğine dikkati çekmiş ve bu ilkenin Helen yapı sanatında da görüldüğünü belirtmiştir. Diğer bir ifadeyle Hitit Mimarisi
Ege kıyılarındaki ve günümüzde Avrupa mimarisinin de temelini oluşturan uygarlıkların mimarisini etkilemiştir.‟Hitit yapılarının konturları yani binaya biçim veren dış çizgileri bile bizim bugün yanlış bir yargı ile biçimsiz diyebileceğimiz bir görünüş sergilerler. Hitit mimarlığının asimetrik yani karşıtsız düzen biçemi Girit'te olduğu gibi Troya VI Kentinde Atina ve Bergama akropollerinde de görülür.
-M.Ö.1600-1050 SHANG HANEDANLIĞI, ÇİN Bu Çin hükümdarlığında, kraliyet mensuplarının ve seçkinlerin süper güçlere sahip, tüm ataların yegane ruhani mirasçıcı olduğu inancıyla kurulan teokratik bir düzen vardı. Çin'de, bir ritüel merkezi etrafında üretim bölgesi olarak ortaya çıkan, tarım ve din temelli şehirlerin yükselişi.
-M.Ö. 1500 Deve gibi hayvanların yardımıyla ticarette yaşanan ilerlemeler ile hiçbir şey üretmeyen ticaret şehirleri kurulmaya başladı.Hızlı yolculuk, ve atlarla güçlenen ordu, yeni bir dönem başlattı :"Vedik" (sanscrit bilgi). Sözlü ve yazılı kültürlerin ahşap mimarisiyle geliştiği bir dönem. Endüstriyel ölçekte bronz dövme ve savaş arabası üretimi, endüstriyel olarak merkezileşmiş şehirler. Savaşçı sınıfı ve feodalizmi başlıyor. Savaş arabaları gücün simgesiydi.Toplu yerleşimin geometrisinde kozmik sembolizmden bahsetmek mümkün gibi görünüyor.
Knossos-Girit |
Girit'te, saraylarının siyasetle, kozmolojilerle veya savunmayla hiçbir ilgisi olmayan eşsiz Mimarileri olan Minoslar bir deniz ticareti ekonomisi başlattı. Peyzaj özelliklerine bağlıydılar. MINOANLAR VE KNOSSOS Tapınaklardan çok atölyeler içeren saraylar inşa ettiler. |
|
Devitt (1982) ‘Knossos’ta manzaranın mimarinin ayrılmaz bir parçası haline geldiğini’ ileri sürmektedir. |
MYCENAEAN MEDENİYETİ Dekorasyon ve metalurji, marangozluk gibi el sanatlarında ilerleme. Altın ustası, fildişi ve taş oymacısı gibi zanaatkârlar ve tekstil işçileri saraylardaki işliklerde çalışıyordu.(A Global History of Architecture)
"Şunu söylemek yeterlidir ki, kadim insanlar için "gerçek" dünya, dokuların ve geometrik uzayın pragmatik alanını aşmış ve şematik olarak dünya dışı, kutsal bir deneyim açısından algılanmıştır. Yalnızca kutsal olan “gerçekti” ve tamamen seküler olan -eğer var olduğu söylenebilirse- asla önemsizden öte olamazdı. İnsan varoluşunun anlamını vahiyden türeten inançlar için, olası bir tesadüfi kurtuluş kutsallığı dışında, hiçbir yer diğerinden özünde daha kutsal değildi; ancak insan düzeninin dünyanın yaratılışında var edildiğini savunan dinlerde, genellikle devlet başkenti biçiminde, yeryüzünde kozmosun küçültülmüş bir versiyonunu inşa ederek kozmogoniyi dramatize etme yönünde yaygın bir eğilim vardı. Başka bir deyişle, Gerçeklik, göksel bir arketipin taklidi yoluyla, makrokozmos ile mikrokozmos arasındaki paralelliklere maddi bir ifade kazandırılarak elde edildi; bu paralellik olmadan insan dünyasında refah olamazdı." (Paul Wheatley)
|
|