FELSEFE

ARİTMETİK

GEOMETRİ

ASTRONOMİ

SANAT - MÜZİK

FİZİK

BİYOLOJİ

MİMARLIK

-DAO OKULU (M.Ö.600)Avcı toplayıcılık zamanından beri derlenen tüm bilgilerin bir araya getirilmesi olarak da düşünebileceğimiz Dao (Yol) öğretisinin en önemli temsilcileri Lao Zi M.Ö.6.YY ve Çuang Zi M.Ö.4.YY.'dir. Toplumlar arası ilişkilerde "Dao'nun terkedildiği yerde erdem, erdemin terkedildiği yerde ahlak, ahlakın terkedildiği yerde adalet öne çıkar" diyerek evrenin ana akışını yakalamayı ve ona uymayı temel ilke olarak önerir. Çin toplum ve >>
-GOTAMA BUDA (MÖ 563-483) Felsefesi; Akıl yolu ile kişinin algılanan dünyadan ve etkilerinden kurtularak kendini gerçeğe ve zihinsel özgürlüğe yöneltmesi olarak da özetlenebilir.Buddha'ya göre iki türlü gerçek vardır. 1-Uzlaşılmış 8conventional) gerçeklik. 2-Esas (ultimate) gerçeklik. Her ne >>
Öte yandan öğrettiklerinin akla dayalı muhakemesi yapılmadan kabul edilmemesi gerektiğini de öğrettiği halde Buddha'nın öğretilerinin ve ayrıca Konfüçyus da dahil olmak üzere Yunan aydınlanması veya okulundan önceki öğretilerin, akla dayalı muhakeme temelli olup olmamaları ile ilgili olarak Felsefe kabul edilip edilemeyeceği günümüzde tartışma konusudur.
-KONFÜÇYÜS (M.Ö. 551-479) Yunanistan'daki, Helenistik dönem öncesi filozoflardan önce, temel görüşü erdemli insan ve uyum içinde yaşayan toplum olan bir felsefe öne sürmüştür. Bu ideale ulaşabilmek için; >>
-YÜZ DÜŞÜNCE OKULU Bu dönemde, Uzak Doğu'da, Çin'in Altın Çağı olarak adlandırılan düşünce akımları ortaya çıkar.
HELENİSTİK DÖNEM ÖNCESİ (- MÖ 323) DOĞA FİLOZOFLARI veya ANTİK ÇAĞ FELSEFESİ DÖNEMİ M.Ö.(700-500) Mitos (efsane, sözlü kültür) dönemidir. Bu dönemde bilgi, yaratılışa, varlığa ve insana dair anlatıla gelen efsanelerdir ve sezgi yoluyla elde edilir. Bilgi bu dönemde gündelik yaşamdaki kullanılabilirliğinin ötesinde kendi başına bir değer ya da sorundur; böylece bilgi için bilgi gibi bir felsefe geleneğine geçilmiş olduğu varsayılır. >>

Muhtemelen Thales ve Pisagor'un matematik sayesinde soyut düşünce dünyasının kurulmasına sebep olmalarından önce, özellikle felsefenin diğer disiplinlerden ayrı, bağımsız olarak ele alınmadığı Arkaik dönemde (M.Ö.800-480) disiplinler arasındaki sınırlar henüz gelişmemişti ve bu nedenle daha sonra filozof olarak tanımlanan düşünürler de pratik arayışlara girdiler: Andrea Nightingale onları "pragmatik (faydacı) ve polimatik (hezarfen)" olarak nitelendiriyor. Örneğin;


-THALES (M.Ö.624-545) İlk filozof kabul edilen Thales Pisagor ile birlikte matematik sayesinde soyut düşünce dünyasının kurulmasına sebep olmuştur. >>

İyonya Aydınlanmasının başlatıcısı olarak bilinir, Eski Yunan'ın Yedi Bilge'sinden ilkidir. Felsefenin ve bilimin öncüsü olarak adlandırılır. Astronomi, mühendislik, politika, tarım ve ticaret konularında yeteneklerini sergilemiştir. Ticaretle uğraşmış ve bu nedenle Mısır'da bulunmuştur. İyonya Aydınlanması Arkaik Yunanistan'da MÖ 6.yüzyılda başlayan bilimsel düşünce, doğanın açıklanması, fenomenlerin arkasındaki nedenselliği açıklama alanındaki bir dizi gelişmeler iken, Uzak Doğu'da 'aydınlanma' kavramı bir tür farkındalık, uyanma olarak kullanılır. Bu anlamda aydınlanmış kişiye 'Buddha' denir.

-PYTHAGORAS(M.Ö.570-480) Pisagor ve öğrencileri her şeyin matematikle ilgili olduğuna, sayıların nihai gerçek olduğuna, matematik aracılığıyla her şeyin tahmin edilebileceğine ve ölçülebileceğine inanmışlardır. >>
Döneminin sözlü kültür, efsane, mit dönemi olması bakımından hakkındaki bilgiler tamamen efsanelere dayanır. Ancak kendisi ve okulunun etkisi daha sonraki yazı ve öğretilerde görülür. Örneğin; Aristoteles, Platon'un felsefesinin büyük ölçüde Pisagorcuların öğretilerine bağlı olduğunu belirtir. Ayrıca Platon, matematik ve soyut düşüncenin felsefe, bilim ve ahlak için güvenli bir temel olduğu fikrini Pisagor'dan ödünç almış olabilir. Doğadaki herşeyin soyut matematik, sayılar üzerine kurulduğu düşünülmektedir. Pisagorcuların bilim alanında en büyük başarıları astronomidedir.

-KSENOPHANES (M.Ö.569-477) Nedensellik ilkesini benimsemiştir. Onun felsefesi Karl Popper tarafından eleştirel rasyonalizmin erken habercisi olarak okundu ve yalnızca çalışan hipotezler  temelinde hareket etmenin mümkün olduğunu söyledi -son derece olası olmadığını bildiğimiz sürece gerçeği biliyormuş gibi davranabiliriz.
-HERAKLİTOS (MÖ 535-475) Herşeyin özünün ateş olduğunu düşünmüş, en üstün erdem olan bilgeliği de ateş ile ilişkilendirmiştir. Logos ve görelik kavramlarını öne sürmüştür. >>

Efes'li Herkalitos'a göre değişmeyen tek gerçek değişimdir ve aynı suda iki defa yıkanılamaz. Herakleitos Milet'li filozoflardan da etkilenmiştir. "Ölçülü olmak en büyük erdemdir. Bilgelik doğaya kulak vererek doğruluğu dile getirmek ve doğru olanı yapmaktır. "Herakleitos, kendisinden sonraki antik filozofların üzerinde büyük bir etki bırakmıştır. Protagoras gibi sofistler, Herakleitos'un her şeyin aktığı öğretisi ve görecelilik fikrinden etkilenmiştir. Stoacılar da Herakleitos'un fikirlerini takip etmiştir. Marcus Aurelius, Herakleitos'tan etkilenerek kişinin başkalarının fikirlerini tam anlamıyla kabul etmemesi gerektiğini söylemiştir. Daha sonra etkileri Montaigne, Hegel, Nietzsche, Jung ve Russel'a kadar gider.

-PARMENİDES (MÖ 515-460) Ezeli ve ebedi olan bir'in herşey olduğunu düşünen Parmenides, duyuların sanrı yarattığını ve gerçeğin bu kalıcı olan Bir olduğunu iddia eder. Mistik Parmenides akılsal ve duyusal ayrımı yapmışsa da bilgilerini sezgisel olarak yeraltı dünyası tanrıçasından aldığını söylemiştir. Parmenides'e göre diyalektik, salt kavramlarla düşünme yöntemidir.
-ANAKSAGORAS (MÖ 500-428) Nous (Kozmik akıl, Cosmic Mind) kavramını, herşeyi hareket ettiren akıl, herşey içinde herşey olarak tanımladı. Duyularımızın bize gerçeği gösteremeyeceğini düşünmüş olan Anksagoras, görünen şeylerin, görünmeyen şeyler hakkında bilgi verebileceğini iddia eder.
-DEMOKRİTOS (MÖ 460-370) Bilinçli bir materyalist yaklaşımla, algılama ve düşünmeyi, vücuttaki en ince, en hafif ve en düzgün ateş atomlarının hareketi olarak izâh eder.
-ZENON (MÖ 490-430); Bir'ci anlayış, hareket ve değişimin yanılsama olması. Hocası Parmenides'in Bir'ci anlayışını ve yalnızca Varlık'ın değişmez gerçek olduğunu öne süren görüşünü geliştirmiş, çokluk ve değişmenin gerçek olduğunu savunan karşıt görüşlerin tezlerine karşı mantıksal güçlükleri gözler önüne seren dolaylı kanıtlarla değişimin olanaksızlığını göstermeye çalışmıştır.
-SOCRATES: (M.Ö.469-399) Sokrates'e göre insan (ruh) dünyaya gelmeden önce her şeyin bilgisine (doğuştan) hakimdi ve bu dünyada öğrenme dediğimiz şey ise hatırlamadan (ve çıkarımdan) ibaretti.
-PHİLOLAUS (M.Ö.470-385)anlaşılırlığın kaçınılmaz kriteri olarak sayının ilksel konumunun altını çizerek "aslında bilinen her şeyin bir numarası vardır: çünkü hiçbir şeyin bu olmadan düşünülmesi veya bilinmesi mümkün değildir" görüşünü savundu.
(P. PESIC 2014)
İnsanın doğa yasalarını araştırmada kullanabildiği, salt aklın ürünü olan matematik, deneye başvurmadan gerçekleri keşfedebildiği gibi, deneysel yaklaşıklılık sınırları içinde, her zaman doğrulanabilen bir bilimsel bilgi sistemidir. Sayma, ölçme ve hesap ihtiyacına cevap verebilmenin ötesinde, sadece matematik için matematik ve kuramsal matematik çalışmaları da vardır. Ulaştığı sonuçların kesinliği ve zorundalığı matematiği diğer bilmlerden ayırır. >>
Aritmetik sayılarla hesap yapmak, Cebir ise sayıları ifade eden harfler veya semboller ile hesaplama ve denklem çözmek olarak tanımlanabilir. Sayılar teorisi, geometrik hesaplamaları ve analizi de içerir. Trigonometri üçgenlerin açıları ve kenarları arasında bağlantılar yolu ile hesap yapmaktır. Karışık veya Karmaşık sayı, bir gerçek bir de sanal yapıdan oluşan tanımlardır. Başlangıçta sonsuz küçük hesap veya "sonsuz küçüklerin hesabı" olarak adlandırılan kalkülüs, geometrinin şekillerle çalışması ve cebirin aritmetik işlemlerin genellemelerinin incelenmesi gibi, kalkülüs sürekli değişimin  matematiksel çalışmasıdır.

Tarihsel süreçte ilk olarak Mezopotamya, Amerika, Çin ve Hindistan'da tarım için zaman ölçümü ve takvim, daha sonraları, ticaret ve arazi hesaplamaları için sayılar ve sayı sistemleri (10'lu, 12'li, 60'lı v.b.g) ve geometri başlamıştır. Astronomi, gemi yapımı, tarım arazi ölçümleri ve mimarlıktaki ilerlemeler trigonometri, alan ve hacim hesapları, denklem çözme, kök bulma konularının başlangıcını M.Ö. 2000 lere kadar götürür. Farklı coğrafya ve kültürlerde üretilen farklı sayma ve ölçme sistemleri ancak 1800 lerden sonra ortak dil, birim ve tanımlara ulaşabilmiştir. Bkz: Matematiğin Zaman Çizelgesi
Babillilerin M.Ö. 1800-1650 tarihlerinde, Samos'lu Pythagoras'ın doğumundan bin yıl kadar önce, Hintlilerin M.Ö. 800-600 yılı dolaylarında, Pisagor teoremi olarak adlandırdığımız; üçgenin kenarları arasındaki temel ilişkiyi kuran teoremden haberdar oldukları keşfedilmiştir. Mezopotamya ve Mısır matematiği ile beslenen Yunan matematiği M.Ö 450'lerden itibaren bağımsız bir gelişme çizgisine girmiştir. ("Matematiğin Kültürel Tarihi" - Zeki Tez -2011)
Matematiğin gelişmesine aşağıdaki grafik anlatımda görülen şekilde de bakılabilir.
MatematikHaritasi
Kaynak: Matematiksel.org
İlk geometrilerin tümü, kendi doğası nedeniyle sezgiseldir. Bunlar daha çok ilk insanların çevresinde görünen doğal şekillerdir. Bu geometriler daha çok görsel türdedir. İkinci olarak şekillerin ölçülmesi aşaması gelir. >>

Dörtgenlerin ve üçgenlerin ölçülmesi ilk kez Mısır’da Ahmes’in (MÖ 1550) papirüsünde görülür. Bu papirüs MÖ 1580 tarihinden önce yazılmıştır, b tabanlı ve h yükseklikli ikiz kenar üçgenin alanının bh/2 olduğu verilmiştir. Yine aynı papirüste d çaplı bir dairenin alanının (d-d/9)2yazımına eş değer olduğu yazılmıştır. Bu yazımlara göre pi sayısı yaklaşık olarak 3,1605 dolaylarındadır. Bu formül geometrik şekilden yaklaşık olarak elde edilmiştir. Bu formülün tabletlerde de olduğu söylenmektedir.


Çin’in yerli geometrisi de gelişkin örnekler içerir. MÖ 1100 yıllarından başlayarak yazıldığı sanılan Çinlilerin ünlü Nine Sections (Dokuz Bölüm) kitabında dik açılı üçgen ve ispatsız olarak Pisagor teoremi vardır. >>

Çin matematik tarihinin pek çok bilim insanı,'Dokuz Bölüm'ün Doğu matematik geleneklerinin gelişimi üzerindeki önemini, Batı matematik gelenekleri üzerine Öklid'in Öğeleri'nin önemiyle karşılaştırır. Dokuz Bölümün Matematik Sanatı üzerindeki etkisi, Euclid'in Elementleri'nin kurduğu tümdengelimli, aksiyomatik geleneğin aksine pratik problemlere ve tümevarımsal ispat yöntemlerine odaklanması nedeniyle modern matematiğin ilerlemesinde yetersiz kalıyor.
Ancak 'Matematik Sanatı Üzerine Dokuz Bölüm'ün modern matematik üzerinde hiçbir etkisi olmadığını söylemek küçümsemek olur. 'Dokuz Bölüm'ün tarzı ve yapısı en iyi şekilde "problem, formül ve hesaplama" olarak değerlendirilebilir. Bu uygulamalı matematik problemlerini çözme süreci artık uygulamalı matematik alanında neredeyse standart yaklaşımdır.
Daha sonraki Çin geometrilerinde ölçümleri içeren çok zeki buluşlar vardır. Yine geometrik görünümle Pisagor teoreminin ispatı yapılmıştır. Bu geometrik şekille verilen kitabın MÖ 2000 yıllarında yazıldığı sanılıyor.


Hintlilerin yerli geometrilerinde de matematiksel bir ispat yoktur. Daha çok görsel ve deneysel ölçülere dayanan kuralları vardır. Bunlar da o kadar ileri bir geometri oluşturmaz. Bin yıllık bir süre boyunca kullanılan Yunan geometrisi ise daha çok görseldir. Eski Roma geometrisi daha çok kullanım alanlarına yöneliktir. Kaynak: (Wikipedia/Geometri)
-Mohenjo-daro cetveli: Harappa , Mohenjo-daro ve İndus Vadisi uygarlığının diğer bölgelerindeki kazılar, "pratik matematik" kullanımının kanıtlarını ortaya çıkardı. İndus Vadisi Uygarlığı'nın insanları, boyutları 4:2:1 oranında olan ve bir tuğla yapının sağlamlığı için uygun kabul edilen tuğlalar ürettiler. >>

Birimle birlikte 1/20, 1/10, 1/5, 1/2, 1, 2, 5, 10, 20, 50, 100, 200 ve 500 oranlarına dayalı standart bir ağırlık sistemi kullandılar. Yaklaşık 28 grama eşit ağırlık (ve yaklaşık olarak İngiliz onsu veya Yunan uncia'sına eşittir). Altı yüzlü , variller , koniler dahil olmak üzere düzenli geometrik şekillerde seri üretilen ağırlıklar, ve silindirler, böylece temel geometri bilgisini gösterir. İndus uygarlığının sakinleri de uzunluk ölçümünü yüksek bir doğruluk derecesine göre standartlaştırmaya çalıştılar. Uzunluk birimi (yaklaşık 1,32 inç veya 3,4 santimetre) on eşit parçaya bölünmüş bir cetvel - Mohenjo-daro cetveli - tasarladılar. Eski Mohenjo-daro'da üretilen tuğlalar genellikle bu uzunluk biriminin tam katları olan boyutlara sahipti.

Mohenjo Daro Cetveli
Mohenjo Daro Cetveli
Lothal (MÖ 2200) ve Dholavira'da bulunan ve kabuktan yapılmış içi boş silindirik nesnelerin, bir düzlemdeki açıları ölçme ve ayrıca navigasyon için yıldızların konumunu belirleme yeteneğine sahip olduğu gösterilmiştir. (Hint Matematiği - Wikipedia)
-Geometri, Platon'un (ve genel olarak Yunan matematikçilerinin) çokluktan (plethos) çok farklı olduğunu düşündüğü büyüklükle (megathos) ilgilenir. Pisagorcular, aritmetik ve geometri arasındaki ayrımın tüm boyutunu gösteren önemli iç görüyle itibar kazandılar: Genel olarak geometrik çizgiler herhangi bir sayı veya sonlu sayıların herhangi bir oranı olarak ifade edilemez. En meşhuru, bir karenin köşegeninin kenarıyla orantılı olmamasıdır: >>
Eğer karenin kenarı bir birim uzunluksa, tam sayıların hiçbir m:n oranı köşegenin uzunluğunu ifade edemez, buna irrasyonel (alogon, logosu olmayan) veya anlatılamaz (arrhēton) denir, çünkü sonlu sayılar cinsinden ifade edilemez. Eğer böyle bir oranın bulunabileceği varsayımsal olarak varsayılırsa güzel ve kısa bir çelişki ortaya çıkar; çünkü eğer öyleyse, o oranın "sayılarının" aynı anda hem tek hem de çift olması gerekir. Sembolümüz 2 bu sorunu çözmez, yalnızca sembolik olarak, aslında sonlu sayıların oranı olmayan, (diyeceğimiz gibi) sonsuz bir ondalık sayı olan 1,41421356237 ... olan bir "oran"a işaret eder. Aslında hem çift hem tektir ya da ikisi de değildir.(P. PESIC 2014)

-PYTHAGORAS (Pisagor) (M.Ö. 570-480) Samos (Sisam) adasında doğan Pisagor Mısır, Çin, Hindistan dahil olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde araştırmalar yapmış, o döneme kadar aktarılan dağınık ölçme kural ve tekniklerini Geometri başlığı altında toplamıştır.
Bilimlerin, her ne kadar adı verilmese de Pythagorasçılar tarafından yapılan "quadrivium"; -Aritmetik, Geometri, Müzik, ve Astronomi- şeklindeki bilinen ilk sınıflandırılması 16. yüzyıla kadar değişmeden kalmıştır. 'Quadrivium' teriminin ilk defa Boethius (477-524) tarafından kullanıldığı kabul edilmektedir.
Pisagor teoreminde; Bir dik açılı üçgende dik kenarların her birinin uzunluklarının karelerinin toplamları, hipotenüsün uzunluğunun karesine eşittir. Bu teoremin matematik formülle ifadesi şöyledir: c2 = a2+ b2 Pisagor Teoremi ("Matematiğin Kültürel Tarihi" - Zeki Tez -2011)
-Ortadoğu'nun en eski halklarından Kaldeliler (Keldaniler) M.Ö.3000'lerde üç işaret ile bütün sayıları yazabiliyorlardı. Bu simgeler 0, 1 ve 10 idi. On tabanlı sayı sistemini kullanan Mısırlılar ise 1,10,100,1000 .... gibi yedi çeşit işaretle yazıyorlardı. Mısırlılar bilinen en eski ondalık sayı sistemini M.Ö.3000 lerde kullanıma koymuşlardır. Kaynak: "Matematiğin Kültürel Tarihi" - Zeki Tez -2011
-Cebir ilk olarak Babilliler tarafından matematiksel problemleri çözmek amaçlı kullanılmıştır. >>
Matematikte şu an lineer denklemler veya orta dereceli lineer denklemler kullanarak çözülen problemlerin temellerini Babiller cebiri geliştirerek bulmuşlardır. Eski dönemlerde yaşamış olan çoğu Mısırlı, Çinli ve Yunan matematikçiler problem çözümlerinde geometri kökenli çözüm yollarını tercih ediyorlardı. Yunanlar kendi yarattıkları element matematiğini kullanırlardı ve bu yöntem ile birçok karışık sorunları çözmeyi başarmışlardır ancak bu yöntemleri orta çağ İslamına kadar fark edilememiştir.

-Aritmetik aynı zamanda tam sayıların bir oran, bir logo ile nasıl bağlanabileceğiyle de ilgilidir. Homer'da legein fiili "bir araya toplanmak" anlamına gelir; tıpkı kederli Aşil'in yoldaşlarına cenaze törenlerine hazırlık olarak "Patroklos'un kemiklerini toplayalım [legōmen]" demesi gibi. Buna ek olarak, toplama veya toplanma anlamına gelen bu kelime aynı zamanda konuşma, anlama, anlatma ve akıl yürütme anlamına da gelmeye başladı; bu da tüm bunların derinlemesine bir araya getirilme biçimleri, dolayısıyla bağlantılı ifadeler olduğunu ima etti. Bu anlamda, sayma sayıları gerçekten tam olarak açıklamaların ve aklın, Yunanlıların bu nedenle mantık olarak adlandırdığı şeyde tezahür eden logos'un nesnesi haline gelir.>>
Logos aynı zamanda müzikal aralığın özel anlamını da taşır, dolayısıyla logoi olarak müzikal aralıkların ilişkilerini ifade ettikleri tam sayılardan bile daha derin olabileceğini öne sürer. Aralıkların (1:2, 2:3, 3:4 gibi), biz ilişkilerini ifade edene kadar derinden yalıtılmış kalan tamsayılardan önce geldikleri cesurca öne sürülebilir. İki veya üç kavramlarını ancak her birini örtülü olarak oluştukları birimle (2:1, 3:1) ilişkili olarak kavrarsak anlayabilir miyiz? Eğer öyleyse, aritmetik sayı farkındalığımızı temellendirmek için üstü kapalı olarak müzikal oranlara dayanıyor olabilir.(P. PESIC 2014)

-DİOPHANTUS her ne kadar cebirin yaratıcısı olarak tanımlansa da Diophantus'un yaşadığı dönemdeki Yunan Matematikçiler, Antik Mısır cebirinden haberdardılar. Tek bilinmeyenli cebir problemleri ve çözümleri M.Ö. 1650 yılında yazılmış olan Rhind Papirüsü'nde de geçmektedir.Kaynak : (Wikipedia/Cebir)
-THALES (M.Ö. 624-545) İlk Yunan matematikçi sayılan Miletos'lu Thales kendi adıyla anılan teoremi ile ünlüdür. İlk filozoflardan birisi olduğu için felsefenin ve bilimin öncüsü olarak da adlandırılır. Yere dikilen bir çubuğun gölgesinin yüksekliğine oranı ile piramidin yüksekliğini ölçer. Thales teoreminde AC yarıçap olduğu zaman ABC açısı her zaman dik açıdır. Thales theorem
Uygulamada bir çembere istenilen bir noktadan teğet çizim imkanı verir. P noktasından k çemberine teğet geçen çizgi, PO nun yarısına denk gelen H noktası merkez olan ikinci bir çember ile kesiştiği T veya T' noktalarından geçer. Thales Teoremi uygulama
-Astronomi en eski ve insan düşüncesinin gelişmesine en çok katkıda bulunmuş olan bilimdir. >>
Günlük yaşamın gerektirdiği zaman ölçümü, takvim hazırlama, tarım ve denizcilik uğraşları, ayrıca da nehir taşkını, mevsim rüzgarları gibi dönemsel (periyodik) doğal olaylara karşı önlem alma gibi gereksinimlerden doğmuş ve Yeniçağ'ın başlarına kadar müneccimlerin yalan yanlış inançlarının tekelinde kalmış bir bilimdir. Kaynak: Zeki Tez - Astronomi ve Coğrafyanın Kültürel Tarihi

Eski çağlarda astronomide ilerlemiş uygarlıklardan bazıları Çin, Hint, Sümer, Babil, Mısır, Toltek, Zapotek ve Maya uygarlıklarıdır. Hint Rig-Veda'da Güneş'in hareketine bağlanan 27 takımyıldızdan ve 13 bölümlü zodyaktan sözedilir. Rigveda ilahileri (M.Ö.2000) sözlü gelenek tarafından bestelenmiş ve korunmuştur. Yüzyıllarca nesiller boyunca MÖ 3. yüzyıla kadar sözlü olarak aktarılmıştır. Mayalar ise teleskopları olmadıkları halde Venüs'ün evrelerini ve tutulmalarını tam olarak saptayabilmişlerdi. (Wikipedia/Astronomi)
-Çin, Yunanistan ve Hindistan'daki kardeş medeniyetleri gibi, klasik öncesi döneminde çok gelişmiş bir astronomi bilimi geliştirdi. Hem güneş hem de ay tutulmaları MÖ 14. yüzyılın ortasından 13. yüzyılın ortasına kadar kehanet kemiklerine kaydedildi. Bir nova veya yıldız patlamasının en eski mevcut kaydı da MÖ 1300 civarına tarihlenen bir kehanet kemiğinde yer almaktadır. Halley Kuyruklu Yıldızı'nın görülmesi ilk olarak Çinli gökbilimciler tarafından klasik dönemde (MÖ 467) kaydedildi. Güneş lekeleri ise teleskop yardımı olmadan MÖ 28 gibi erken bir tarihte gözlemlendi. (Güneş kuzgunları mitleri bu güneş fenomenine daha erken atıflar olabilir.) Çinlilerin teleskopları olmasa da başka bilimsel araçlar icat ettiler. (Stephen L. Field 2011)
-Müzik gibi astronomi de (kardeş bilimlerin dördüncüsü) gök cisimlerinin hareketleri arasındaki oranların aritmetik oranları ile bunların küresel geometri kullanılarak tanımlanması arasında dengededir. Müzik ve astronomi, matematiksel formların görünmez alanı ile deneyimin duyusal alanı arasında köprü kurar.
(P. Pesic 2014)
-M.Ö.2000'ler Mezopotamya'nın UR kentinde, gözlemlenen ay tutulmasına ilişkin kayıt tutuluyor; Mısır ve Mezopotamya'da ilk güneş ve ay takvimleri ortaya konmuştur. Babil takvimi, 12 kameri aydan oluşan ve yıllık bir ay-güneş takvimidir. Babil'de kullanılan takvim, hem kamerî (ay) ve hem de Güneş esaslı olarak düzenlenmiştir.
-HESİODOS (M.Ö. 7.yy.) Erga Kai Hemerai (İşler ve Günler / Çiftçinin El Kitabı) adlı ünlü eserinde denizlerde seyrüsefer ve tarımsal etkinliker için pratik astronomi bilgilerine yer veriyor. (Zeki Tez-2009)
-THALES (M.Ö. 624-545) aynı zamanda astronomdur. Herodot'a ve Eudemos'a göre (28 Mayıs MÖ 585'te gerçekleştiği kabul edilen) Güneş tutulmasını önceden hesaplayıp haber vermiştir. Bu hesabı mevcut bilgisiyle yapamayacağı, Babil'e seyahat ettiği ve o sırada edindiği bilgilerden faydalandığı düşünülür. (Wikipedia/Thales)
-ANAKSİMANDROS (Anaksimander) M.Ö.610-547) Miletoslu Anaksimander Thales'in öğrencisidir. Aynı zamanda tarihsel kaynaklara göre öğretilerini kaleme almış ilk filozoftur ve eseri Grek dilinde düzyazı olarak kaleme alınmış ilk kitaptır. Evren'in mitolojiyi kullanmadan sırf gözleme ve rasyonel düşünmeye dayalı meydana geliş öyküsünü ilk kez tasarlayan dünyamızın bir 'evren' yani planlı bir şekilde düzenlenmiş bir bütün olduğunu ilk kez o ifade etmiştir. >>
Anaksimandros’un mitolojiyi kullanmadan evreni açıklamaya çalışması onu bu konuda kendinden önce yazan yazarlardan (Hesiodos) ayırır. Tarihe en büyük katkısı evren hakkında ve hayat hakkında yazdıklarıdır. Bu yüzden ‘evren’in babası’ olarak adlandırılır. Aynı zamanda astronomiyi de o icat etmiştir. Bilinen dünyanın bir haritasını çizmiştir. Açıklamalarında mitolojik terimlere yer vermeksizin Dünya, Güneş, Ay ve yıldızlar için model betimlemiştir.
Anaksimandros'un evren haritası:Anaksimandros'un evren haritası
-PYTHAGORAS (M.Ö.570-480) İlk defa olarak yeri, evrenin merkezi olmaktan çıkarmışlar, onu küre şeklinde düşünmüşler ve yerin, evrenin ortasındaki görünmeyen merkezi ateşin etrafında dolandığını söylemişlerdir. >>
Merkezi ateşin etrafında batıdan doğuya olmak üzere on tane gök cismi Sphairoslara (= saydam kürelere) takılmış olarak dönmektedir: Yer, karşıyer (bunu da göremeyiz), güneş, ay, o zaman bilinen beş gezegen ile duran yıldızlar gökü. Güneş tutulması, ay, yer ile güneşin arasına girince; ay tutulması da yerin ya da, karşı yerin gölgesi ay üzerine düşünce olur. Sabah ve akşam yıldızlarının aynı gökcismi Venüs olduğunu ilk tanımlayan kişi Pisagor olarak bilinir.
Rönesansta Nicolas Copernicus (1473-1543) çeşitli Pisagorculardan, kendi güneş merkezli sitemini oluşturuken en öenmli ilham kaynağı olarak bahseder. Kendini Pisagorcu olarak tanımlayan Johannes Kepler 'in (1571-1630), Pisagor'un musica univeralis teorisinden yola çıkarak oluşturduğu kanunlar günümüzde geçerliliğini korumaktadır. Evrenin matematiksel uyum ve düzenine inanan Isaac Newton (1642-1727) Evrensel Çekim Yasasını'nın keşfini Pisagor'a dayandırdı. Albert Einstein (1870-1955), bir bilim insanının "mantıksal basitlik bakış açısını, araştırmasının vazgeçilmez ve etkili bir aracı olarak gördüğü sürece bir Platoncu veya bir Pisagorcu" olabileceğine inanıyordu. Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Pisagor

-KSENOPHANES (M.Ö.569-477) Kendinden öncekilerden farklı bir evren teorisi ortaya koymuş, fosilleri inceleyerek dünyanın çok yaşlı oduğunu öne sürmüştür.
-HERODOT (M.Ö.484-426) Dünyanın en azından binlerce yıl yaşlı olduğunu öne sürmüştür.
-METON (M.Ö.5.YY.) Ay takviminin başlangıcının güneş yılına göre sabitlenmesi sağlanmış ve farklı mevsimlere sapması önlenmiştir. Astronom Meton kendi geliştirdiği takvimi >>
Atina'da ortaya koymuştur. Meton yaklaşık olarak 254 ay döngüsünün (iki ardışık dolunay arasındaki süre) 19 güneş yılına denk geldiğini hesaplamıştır. Bu hesap sayesinde ay takviminin başlangıcının güneş yılına göre sabitlenmesi sağlanmış ve farklı mevsimlere sapması önlenmiştir. Bu takvim 19 güneş yılından oluşuyordu; 12 yıl 12 lunar aydan, 7 yıl da 13 lunar aydan oluşuyordu. Metonic döngü yılların başlangıcını ve ayların adlandırılmasını düzenliyordu. Her ne kadar Meton Döngüsü denilse de,  Meton muhtemelen bu döngüyü Babillilerden öğrendi.

-EUDOKSOS (M.Ö.408-355) Merkezdeki dünyayı küresel kabukların çevrelediği ve en dış kabukta sabit yıldızlar kabuğunun yer aldığı kendi kozmoloji sistemini kurar. >>
Antik bir Yunan astronomu, matematikçi, bilim adamı ve Archytas ile Platon'un öğrencisiydi. Merkezdeki dünyayı küresel kabukların çevrelediği ve en dış kabukta sabit yıldızlar kabuğunun yer aldığı kendi kozmoloji sistemini kurar. Ortak Merkezli Küreler kuramı.
Antik Yunan filozoflarının birçoğu (MÖ 400 - MÖ 300) Güneş, Ay, gezegenler ve sabit yıldızların hareketlerini Dünya merkezli bir sistem olarak açıklamaya çalıştı. Bu modellerin ilkidir.
“Modern sanat sistemi bir öz ya da kader değil, bizim yarattığımız bir şeydir. Genel olarak anladığımız şekliyle sanat, ancak iki yüz yıllık bir Avrupa icadıdır.” (Shiner 2003)
Yapıldıkları tarihler bundan 40.000 yıl öncesine giden heykeller, mağara ve kaya resimleri bulunduysa da bu eserlerin anlamı, içinde geliştirildikleri kültür hakkında az bilgimiz olması sebebiyle tam olarak bilinmemektedir. Bilinen en eski sanat >>
nesnesinin - üzerileri delinmiş bir salyangoz kabuğu dizisi - 75.000 yıl önceye dayanırsa da 100.000 yıl yaşında, muhtemelen boya saklamak için yapılmış kaplar da bulunmuştur. Eski Mısır, Mezopotamya, İran, Hindistan, Eski Yunan, Roma, İnka, Maya, Olmek medeniyetlerinden günümüze birçok sanat eseri miras kalmıştır. (Wikipedia/Sanat)

-Mezopotamya uygarlıkları olarak bilinen Sümer, Babil, Asur, Akad gibi kavimlerin, Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan bölgedeki saray ve tapınaklarında krallığın ideolojisine hizmet eden bir sanat doğmuştur. Zigguratlar, Mezopotamya’da bu mimarinin en önemli örnekleridir. Heykellerde orantıya önem verilmemiştir. Mezopotamya’da gerçekçilik Asurlular zamanında ortaya çıkmıştır. Mısır sanatı denilince aklımıza ilk gelenler, görkemli Giza Piramitleri ve Büyük Sfenks’dir. Ancak Mısır mimarisi sadece bu anıtlarla sınırlı değildir. Mısır mimarisinin çok önemli diğer yapılar arasında; Deyr-ül Bahri’deki Hatshepsut Tapınağı, Karnak ve Luksor’daki Amon-Ra tapınaklarını gösterebiliriz. (ÖZTRÜK Z.A.2016)
-YUNAN HEYKELİ, yüzeysel görünümün ardındaki kalıcı gerçekliği temsil etmeye çalıştı. Yunanlılar genellkle doğanın kendisini ideal formlarda ve matematiksel olarak hesaplanmış bir tip ile temsil ettiğine inanıyorlardı. Boyutlar değiştiğinde, mimarlar kalıcılığı matematik yoluyla aktarmaya çalıştılar. M.Ö. altıncı yüzyılda Pisagorcuların sayı felsefesi Yunan heykeltraşlığında bir devrimi tetikledi. >>
Maurice Bowra, bu fikirlerin 'her şeyin sayı olduğuna' inanan Pisagor ve öğrencilerinin teorisini etkilediğine inanıyor. Yunan heykeltraşlar ve mimarlar, estetik mükemelliğin ardındaki matematiksel ilişkiyi (kanon) bulmaya çalıştılar. Muhtemelen Psagor'un fikirlerinden yararlanan heykeltraş Plykleitos (M.Ö.480), Kanon'unda güzelliğin, malzemelerin değil, parçaların biribirleriyle ve bütünle olan karşılıklı ilişkisinden oluştuğunu yazmıştır. Yunan mimari düzenlerinde her eleman matematiksel ilişkilerle hesaplanmış ve inşa edilmiştir. Rhys Carpenter; 2:1 oranının 'Dor düzeninin üretken oranı' olduğunu ve 'Helenistik zamanlarda sıradan bir dor sütun dizisinde nota ritmi bulunabileceğini' belirtir.

-PİSAGOR ÖĞRETİLERİNE GÖRE tasarlandığı bilinen en eski bina, Roma imparatoru Nero'nun saltanatı sırasında Pisagorcular için gizli bir ibadet yeri olarak inşa edilmiş bir yeraltı bazilikası olan Porta Maggiore Bazilikası'dır (M.Ö.1.yy). >>
Bazilikanın apsisi (kilisede koronun yer aldığı bölüm) doğuda, atriyumu (giriş avlusu) ise doğan güneşe saygı nedeniyle batıdadır. İnisiyelerin kendilerini arındırabilecekleri küçük bir havuza açılan dar bir girişi vardır. Bina ayrıca Pisagor numeroloisine göre tasarlanmıştır; kutsal alandaki her masada yedi kişilik oturma grubu bulunur. Üç koridor, Apollo'nun birliğine yaklaşan ruhun üç bölümünü simgeleyen tek bir sunağa çıkar. Apsis, şair Sappho'nun Leucadian kayalıklarından atladığı, lirini göğsüne bastırdığı, Apollo'nun ise onun altında durduğu, koruma hareketiyle sağ elini uzattığı, Pisagor'un ruhun ölümsüzlüğü hakkındaki öğretilerini simgelediği sahneyi betimliyor. Kutsal alanın içi neredeyse tamamen beyazdır çünkü beyaz renk Pisagorcular tarafından kutsal kabul edilir.

-PRAKSİTELES MÖ 4. yüzyılın en tanınmış heykeltıraşlarından biriydi. Çıplak kadın figürünü gerçek boyutlarda heykellere uygulayan ilk heykeltıraştı. Meşhur Knidos Afrodite'i >>

Tartışmasız biçimde Praksiteles'e atfedilen herhangi bir heykel bugüne ulaşmamış olsa da, eserlerinin birçok kopyası halen mevcuttur. Büyük Plinius gibi o dönemin yazarları, Praksiteles'in eserlerinden bahsetmiştir. Ayrıca heykeltıraşın pek çok ünlü eserinin resimlerini içeren, o dönemden kalma sikkeler de bulunmaktadır.
Knidos Afrodite'i
Afrodite
 

-ESKİ YUNAN'da PERSPEKTİF:

Milattan önce Yunanistan'da Hellenistik ressamlar eserlerinde bir derinlik yanılsaması yaratabilseler bile, doğru temsili yöneten kesin matematik yasalarını anladıklarını gösteren hiçbir kanıt yoktur. >>
Yine milattan önce Roma ve Campania'da ikinci stil duvar resimleri aynı anda farklı projeksiyon türleri sergiler: yakınsak ve eğri projeksiyon. Tek noktalı perspektifin katı kurallarını ihlal etmelerine rağmen, yine de izleyicinin görüş hattına paralel çizgilerin resim düzleminde bir noktada kesiştiğine dair pragmatik (yararcı) bir anlayış sergilerler. Kaynak: Perspektif Tarihi

-Eski Yunanca mousikē kelimesi, Muse'ların tüm faaliyetlerini, vokal ve enstrümantal sanatın yanı sıra şiir ve dans sanatlarını da ifade ediyordu. Pisagor'un takipçileri bunu daha sonra her şeyin sayı olduğu öğretisiyle ilişkilendirdiler ve böylece her şeyin müzik olduğunu da ima ettiler. Müzik ve matematik arasındaki bu temel bağlantının vahim sonuçları oldu. (P. Pesic 2014)
-Antik Yunan müzik teorisi, müzik sistemleri ve müzik ahlakına dair anlayışımız neredeyse tamamen Pisagorcular, Ptolemy, Philodemus, Aristoxenus, Aristides ve Platon'un hayatta kalan öğretilerinden gelmektedir. Ayrıca Antik Yunan'da tiyatro oyunu yazarının sadece senaryoyu yazması değil, aynı zamanda müzik ve dans hareketlerini bestelemesi de bekleniyordu.
-PYTHAGORAS (M.Ö. 570-480) Matematik ve müzik arasında bağlantı kurmuştur. Ayrıca ses perdesi ile tel uzunluğu arasında bir ilişki olduğunu bulmuştur. >>
Bir anlatıya göre demirciler çalışırken örslerinden çıkan sesi duyan Pisagor bunun çok uyumlu olduğunu düşünmüş ve "Doğa kanunları buna izin veriyorsa bu kanunlar matematikseldir." demiştir. Bundan hareketle, notaların matematiksel formüllere dönüştürülebileceğini keşfetmiştir. Böylece matematik ve müzik arasında bağlantı kurmuştur. Ayrıca ses perdesi ile tel uzunluğu arasında bir ilişki olduğunu bulmuştur. Daha sonra bir Monokord, yani tek telli bir çalgı üzerinde telin uzunluğunu belli oranlarda değiştirdiğinde bugünkü oktav (gam dizisinde sekiz notalık ses aralığı), quint (gam dizisinde beş notalık ses aralığı) ve quart'ı (gam dizisinde dört notalık ses aralığı) bulmuştur. Bunların ise gergin tel üzerinde sırasıyla 1/2, 2/3 ve 3/4'lük aritmetik oranlarla ifade edilen uzunluklara karşılık olduğunu ortaya koymuştur. Böylece ilk dört sayı (1, 2, 3, 4) ve onlar arasındaki oranlarla o zamana kadar müzisyenlerin bile zor farkına varabildiği ses aralıklarının kesin ve matematiksel bir dille ifade edilebilir olduğunu keşfetmiştir. Ondan sonrakiler sayı oranlarında seslerin gizli bağlantılarını aramaya girişip bir sesin niteliği ile ses dizisindeki yerini bu sese karşılık olan sayının niteliği ve sayılar dizisindeki yeri ile bir tutmuşlardı.Bütün hızla giden şeyler bir ses çıkarırlar, dolayısıyla yıldızlar da bir ses çıkarırlar; bu sesin yüksekliği, yıldızın merkezinin ateşe olan uzaklığıyla orantılıdır. Böylece, göklerin de bir musikisi vardır, ama bunu sıradan ölümlüler işitemezler.

-Eski Yunan doğa felsefesi, dörtlü bir çalışma olan quadrivium kapsamında müziği matematik ve astronomi ile ilişkilendirdi. Bu ittifak hem deneyi hem de teoriyi içeriyordu ve dolayısıyla müziği, fiziksel duyum dünyaları ile ideal formlar arasındaki sınırda konumlandırıyordu. Sonraki on beş yüzyıl boyunca müzik, Pisagorcuların başlattığı, Platon'un sistemleştirdiği ve Boethius'un Batı'ya aktardığı bir programın açıkça devamı olan "liberal eğitim" haline gelen şeyin temel bir bileşeni olan matematik bilimleri arasındaki merkezi yerini korudu. (P. Pesic 2014)
-PHİLOLAUS (M.Ö.470-385)'a göre müzik, sayı ve kozmosun ele alınışının tam merkezinde yerini alır. >>
Philolaus'ta harmonia’nın her iki anlamı da vardır; kozmosta benzer ve farklı olan genel "birbirine kilitlenme" anlamı, "karışık çoğalan şeylerin birleşmesi" bir oktav anlamına gelir. Bir oktavın armonisini oluşturmak için birbirine uyan daha karmaşık müzik aralıklarını sıralar ve bunu armonize etmek için fiil olarak da kullanır, kelimenin tam anlamıyla "oktavize etmek" anlamına geliyor: "Evrendeki doğa, hem sınırsızlıklardan hem de sınırlayıcılardan uyumlu hale getirildi, tüm evren ve içindeki her şey.” Cosmetein, düzene sokmak ve dolayısıyla güzelleştirmek anlamına gelir (dolayısıyla “kozmetik”). Kozmos, Philolaus'un "sınırlayıcılar" ve "sınırsızlar" olarak adlandırdığı ve daha sonra tek "sınırlayıcı" ve "sınırsız" ile özdeşleştirilenlerin alternatif karışımları kullanılarak oktavlar halinde organize edilmiş, uyumlu hale getirilmiş olduğu için düzenli ve anlaşılır bir bütün olabilir.

(P. PESIC 2014)
-ARCHYTAS (M.Ö.428-247) Philolaus'un fikirlerini, kelimenin tam anlamıyla "öğrenilebilir şeyler" olan dört mathēmata olarak adlandırdığı şeyin temeli olarak aldı: astronomi, geometri, "sayılar" (aritmetik) ve müzik. Bu dördü birleşmiştir çünkü Archytas'ın görünür ve işitsel alemleri kastetmiş olabileceği "onların ilgisi, var olanın iki temel biçimiyle, yani kız kardeşlerle ilgilidir." (P. Pesic 2014)
-AGATHARCUS (M.Ö. 5.YY.) Vutrivius onun 'manzara resmi'ni icat ettiğini ve trajedinin babası sayılan
-AESCHYLUS (M.Ö.525-456)
'un bir eseri için sahne tasarımı yaptığı söyler.
-POLYGNOTUS (M.Ö. 5.YY.)
-PRAKSİTELES (M.Ö. 4.YY.)
-EURİPİDES (M.Ö.480-406)
Antik Yunanca'da 'doğa' anlamına gelen 'physis' sözcüğünden türetilmiş olan 'fizik' terimi, oldukça yeni bir tanımlamadır; ne Antik Yunan dünyasında ne de Ortaçağ İslam dünyasında bugünkü fizik bilimine karşılık gelen bağımsız bir disiplin yoktu.
Ünlü fizik bilgini Isaac Newton (1642-1726) bile temel yapıtını Philosophiae Naturalis Principa Mathematica (Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri 1687) olarak adlandırmış ve kendisini bir fizikçi değil, bir doğa filozofu olarak görmüştür. İslam dünyasında bugünkü fiziğin bir dalı olan ışık ve ses gibi belli başlı konular, o dönem için fiziksel bilimlerin değil, matematiksel bililmlerin bir dalı olarak kabul edilmiştir. >>
Bu bağlamda, Optik konusunda çok değerli çalışmalar yapan İslam bilgini İbn el-Heysem (965-1040) uzun süre doğu ve batıda bir fizikçiden çok matematikçi olarak algılanmış ve tanınmıştır.
Fizik; cisimlerin iç yapılarında bir değişiklik yaratmaksızın onların özellik, durum ya da hareketlerini inceleyen bir bilimdir. 16. yüzyılda 'doğa bilimleri'; fizik, kimya, biyoloji, v.b. gibi ana dallara ayrılmış, Rönesans dönemi sırasında hızla artan bilgi birikimi, ana araştrma dallarının da ayrışarak yatay dallanmaların oluşumuna yol açmş, bu bağlamda örneğin fizik alanından; mekanik, optik, akustik, elektrik gibi alt bilim dalları ortaya çıkmıştır. Süreç fiziğin diğer bilimlerle akrabalığından doğan; matematiksel fizik, kimyasal fizik, astrofizik, jeofizik, biyofizik gibi ikili melez bilim dalları, üç bilim arasında köprü kurulmasıyla oluşmuş; biyofiziksel kimya gibi üçlü melez bilim dalları oluşmuştur. Mekanik, statik, dinamik, hidrostatik, hidrodinamik, termodinamik, kütle çekimi, ısı, ışık, optik, akustik, elektrik, manyetizma, atom fiziği, periyodik (dönemsel) olaylar ve titreşim hareketleri, dalga mekaniği, kuantum kuramı, görelilik kuramı gibi çeşitli alanları kapsayan fizik, günümüzde atom ve molekül fiziği, yüksek enerji fiziği, plazma fiziği, yoğun madde fiziği gibi ana dal başlıkları alatında incelenmektedir. Kaynak: "Fiziğin Kültürel Tarihi" - Zeki Tez -2021

Doğayı akılcı bir şekilde anlama ve yorumlama Yunanistan'ın erken döneminde (MÖ 650-480) Sokrates öncesi düşünürler ile başladı. Miletli Thales (MÖ 624-545), doğadaki fenomenlerin çeşitli dini, mitolojik, doğaüstü açıklamalarını reddetti ve her olayın doğal bir nedeni olduğunu açıkladı. >>

Thales MÖ 580'de suyun temel element (ilk neden) olduğunu ileri sürdü. Ona göre her şey sudan gelmekte yine suya dönmekteydi. Ayrıca, mıknatısların ovuşturulmuş kehribarları çekmesiyle ilgili deneyler yaparak, ve ilk kozmolojilergeliştirerek ilerlemeler sağladı.

Thales'in öğrencisi Anaksimandros, ilk evrimsel teorisi ile tanınır, Thales'in "ilk neden" fikrine karşı çıktı ve suyun yerine bütün maddelerin yapısını oluşturan, sonsuz ve yok olmayan apeiron (sınırsız) diye adlandırdığı bir ilksel madde önerdi. 
-Efesli Heraklitos (MÖ 550-480) evreni yöneten tek temel yasanın "değişim ilkesi" olduğunu ve hiçbir şeyin aynı durumda kalmayacağını önerdi. Bunu ünlü bir sözüyle açıklamaktadır, "Kimse aynı ırmağa iki kez giremez". Bu gözlemi onu evrendeki zamanın rolü ile ilgilenen antik çağın ilk bilginlerinden biri yaptı. Zaman modern fiziğin bile en önemli kavramlarından biridir. 
-Leukippos (MÖ 5. yüzyıl) ilahi güçlerin evrene müdahale ettikleri fikrine kesin bir şekilde karşı çıktı, bunun yerine doğal bir nedenin ancak doğal bir fenomene sahip olabileceğini savundu. Leukippos ve onun öğrencisi
-Demokritosatomculuk teorisini ilk geliştiren oldular. Atomculuğa göre her şeyi oluşturan çeşitli değişmez ve parçalanamaz elementlere atom denir. Antik Mezopotamya ve Mısır uygarlıklarında soyut ve kuramsal fizik çalışmalarından pek söz edilememekte, ancak basit mekanik bilgileriyle bazı teknik uygulamalar görülmektedir. Geometri, astronomi, optik, mekanik gibi matematiksel disiplinler ilk antik çağdaki Babil'de ve Helenistik Dönem'deki Arşimet, Batlamyus gibi yazarlarla başladı. (Wikipedia/Fizik_tarihi)
-ANAKSİMENES (M.Ö.580-525) Anaksimandros'un öğrencisi, doğa filozofu ve geleneksel olarak Batı dünyasının ilk filozofları kabul edilen Miletos'lu üç düşünürün sonuncusudur. Thales'in ‘su’ ana maddesinin yerini, Anaksimenes'te ‘hava’ alır. Anaksimandros'tan farklı bir evren modeli öne sürmüştür.
Anaksimandors evreninin 7 bölümlü bağlantılı bir düzeni.
  • Ayrılmamış(öğe)yapısı
  • Yıldızlarınki
  • Güneşin dolaştığı küre
  • Ayın küresi
  • Yağmur, gök gürültüsü, karı meydana getiren havanın birleşmesi ve dizilişi
  • Deniz, ırmaklar
  • Toprak (Her şeyi besler, sudan meydana gelmiştir. Suyun kaynağı ise "sıkışmış hava"dır.)
    Anaksimenes'in kalıcı katkısı kozmolojisinde değil, evrenin yapısında yoğunlaşmanın ve seyrelmenin de bir yeri olduğu görüşünde yatar. Bu görüşü ve maddeler arasındaki açıkça görülebilir niteliksel farklılıkları yalın nicelik farklılıklarına indirgemesi, bilimsel düşüncenin gelişiminde çok etkili olmuştur.
  • İlk insanlar, hayatta kalabilmek için gerekli olan bitkiler ve hayvanlar hakkında sahip oldukları bilgileri nesilden nesile aktarmış olmalılar. Bu aktarılan bilgilerin arasında hayvan ve insan anatomisi ve göç dönemleri gibi hayvan davranışları hakkında olan bilgiler de yer almış olmalıdır. Yine de biyoloji bilgisi açısından ilk önemli dönüm noktası 10,000 yıl önce ortaya çıkan Neolitik Devrimdir. İnsanlar ilk defa bu dönemde tarım yapmak için bitkilerden yararlanmış ve yerleşik toplulukların yararlanması için ilk olarak hayvanlar evcilleştirilmiştir.
    Mezopotamya, Antik Mısır, Hindistan altkıtası, Çin gibi eski kültürler birbirinden bağımsız ve karmaşık doğa felsefesi üzerine görüşler oluşturan SushrutaZhang Zhonjing gibi tanınmış cerrahlar ve doğa bilimleri ile ilgilenen kişiler ortaya çıkarmıştır. Ancak modern biyolojinin kökeni Antik Yunan felsefesinin seküler geleneğine dayandırılır. (Wikipedia/Biyoloji_tarihi)
    -AYUVERDA Hint tıp tarihi M.Ö. 3000'lere kadar geri giden Hint Vadisi Medeniyetine kadar geri götürülebilmektedir. Harappa ve Mohenjodaro'daki kentlerde gelişmiş bir hijyen ve sağlık sisteminin olduğu tespit edilmiştir. M.Ö.1200-700 arasında derlendiği düşünülen dört Veda kitabında ve özellikle de Rig Veda'da rahatsızlıklar, bitkiler ve bitkisel kürlere atıf yapılmıştır. Ayurvedik tıbbın önceliği hastalığı önleme, sağlığı koruma ve tedavi şeklindedir.
    -ALKMAEON (M.Ö.535) Kroton'lu Alkmaeon hayvanları açılımlayarak (diseksiyon) toplardamarlarla atardamarların ayrımını yapıyor. Sokrates öncesi düşünürlerin arasında yer alır. Alkmaiōn'un bir başka önemli yanı ise, beynin, düşüncelerin temel maddesi ve insan algılayışının merkezi organı olduğunu tahmin etmiş ve öne sürmüş olmasıdır. Platon'un diyaloglarında ismi geçmektedir. Alkmeon, Pythagoras ekolünün lideriydi. Anatomi, tıp ve fizyolojiyle ilgilenmiştir. Peri Physeos ( Doğa Üzerine Denemeler) adlı eserinde doğa bilimleri konusunda çalışmaları yazmıştır. Beyni incelemiştir.(bu nedenle nörolojinin kurucularından biri sayılır) Daimonları hastalıkların nedeni olarak gören görüşü reddedip, hastalıkların doğal nedenlerle ortaya çıktığını ortaya koyarak tıp tarihinde bir ilke imza atanın da yine Alkmaiōn olduğu düşünülmektedir. Ona göre insanın zihinsel işleyişi biyolojik temele dayanır, bu nedenle "bilimsel psikolojinin babası" olarak adlandırılır. >>
    Alkmaiōn genç hayvanların gelişimini incelemiştir. Civciv embriyolu döllenmiş yumurtayı; bu embriyonun nasıl bir gelişim gösterdiğini ve sinir sisteminin çiftleşmede oynadığı rolü incelemiştir. O güne kadarki Yunan "bilimi"nde egemen olan bebeğin yalnızca babanın tohumuyla oluştuğu fikrine katılmıyordu. Censorinus (M.S. 3.yy)'un yazdıklarına göre bebeğin Diogenes, Hippokrates ve Stoacı düşüncede babanın, Anaksagoras, Alkmaiōn, Parmenides, Empedokles ve Epikuros'da ise annenin "ürünü" olduğu düşünülmekteydi. Alkmaiōn ayrıca bebeğin cinsiyetinin oluşumu hakkında oran verir; buna göre ebeveynlerden hangisinin meni sayısı fazlaysa bebek o cinsiyete sahip olurdu. Üstelik Alkmaiōn'a göre meni beyinde yer alır. Batılı Yunanların öne sürdüğü gibi düşünce merkezinin kalp değil beyin olduğunu anlamıştır. Beyni incelemiş (bu nedenle nörolojinin kurucularından biri sayılır) bu organı göze bağlayan yolları göstermiştir ve böylece -büyük olasılıkla- göz sinirlerini de bulmuştur. Görmeye neden olan üç şey;Işın ve dış ateş, Gözdeki içsel ateş (göze darbe geldiğinde aydınlık olma sebebidir), Gözdeki yuvarlağının içindeki sudur. Duyu organlarını keşfetmiştir. Beynin duyu merkezi olduğunu söylemiştir. Beyin ile duyu organları arasında bir bağ olduğunu söylemiştir. Ses duyumunun kulak içindeki çukurla rüzgarın değmesiyle birlikte çınlama ile oluştuğunu bulmuştur. Kaynak: Wikipedia / Alkmaeon

    -HİPOKRAT (M.Ö 460-370) tıbbın babası olarak anılan İyon hekim. Hekim olan babası tarafından yetiştirilip birçok yerde hekimlik yapmıştır. Antik İyonya’da bilimsel gelişme ve felsefe ile sımsıkı bağı olan hekimlik gözdeydi. Bu gelişme Hippokrates ile doruğa ulaştı. Kendisine göre tıbbın ilk kuralı “Primum non nocere” (Önce zarar verme!) ilkesidir. Eflatun, “Phaidros” adlı yapıtında ise Hipokrat'a değinerek onun tıbba felsefi bir yaklaşım getirmiş ünlü bir Asklepiades olduğunu ve insan vücudunu bir bütün olarak ele aldığını anlatır. Hippokrates tarafından yazıldığı kabul edilen “Corpus Hippocraticum” (Hipokrat’ın Toplu Yapıtları) adlı yapıtı milattan sonra onuncu yüzyıldan kalmadır. Arap ve Avrupa tıbbına katkısı büyüktür. Bu yapıtta; batıl inançlar, büyülü şifa yöntemleri reddedilerek bir bilim dalı olan tıbbın temel ilkeleri öğretilmiştir. >>
    Aristoteles'in öğrencilerinden Menon ise yazdığı tıp tarihinde Hipokrat'ın hastalıkların nedeni konusundaki görüşlerine özel bir yer verir. Menon’un aktardığına göre, Hipokrat'ın temel hastalık kuramı; yanlış beslenme sonucunda sindirilemeyen bazı artıkların buhar çıkardığı, bu buharların vücuttan atılamayarak hastalıklara yol açtığı şeklindedir. Bazı hastalıkları Hipokrat ilk kez tanımlamıştır, “Çomak Parmak” adlı hastalığa “Hipokratik parmaklar” denilmektedir. Çünkü ilk kez Hipokrat bu hastalığın tanımını yapmıştır. Diğer tanımladığı hastalıklar ise; "akciğer kanseri", “akciğer hastalığı”, “siyanotik kalp hastalığı”dır. Kaynak: Wikipedia/Hipokrat
    Klasik Çin dilinde "mimar" için bir kelime yoktu. İnşaat Çin tarihinde zanaat, inşaatçılar da zanaatkarlar olarak anılmıştır. Bununla birlikte
    -1000 M.Ö. yılından itibaren Çin'de her türlü yapı işleri için standartlar uygulanmıştı. Kategorizasyon binaların işlevlerine göre değil, hiyerarşik önemine göre yapılır. Hemen hemen her >>
    -M.Ö.800 lerde Silahlarda, tarımda ve inşaat işçiliğindeki demirin yükselişi, politik ve sivil manzarayı tamamen değiştirdi.(A Global History of Architecture)
    Her ne kadar Hint alt kıtası ve Çin'de M.Ö. 10 000'li yılların öncesine uzanan örnekler bulunmuş olsa da Anadolu'da Hititlerle başladığı ve ticaret yoluyla dünyanı çeşitli gölgelerine yayıldığı düşünülen dökme demir, şehir planlaması ve mimarinin resimlerle yapıldığı Çin'de de başlar. Antik Yunan'daki rasyonel düşünce dünyası ve Hellenistik Dönemdeki, Platon'un matematik, geometri, astronomi ve müzik olarak formulleştirdiği bakış açısı olmasa da, daha bu dönemde, Çin'de numeroloji, astronomi ve geometrinin soyut bir şehir hayatı kurulmaya başlandığını görüyoruz. Daha sonra >>
    WANCHENG PLANI
    CHENGZHOU
    WANCHENG PLANINA GÖRE İNŞA EDİLMİŞ CHENGZOU ŞEHİR PLANI
    Chengzou
    (A Global History of Architecture)
    -M.Ö.500 lerde Hindistan'da, geç Harappan döneminden itibaren kullanılan ve sözlü kültürde sürdürülen mimari teknik ve bilgiler VastuShastra adıyla derlenmeye başlanır. Ev, tanpınak ve şehir planlamanın ilk örnekleri olan bu metinler yer seçiminden, sağlıklı mekanlara, alt yapı sistemlerinden, behçelere ve şehir planlarına, ritüelden geometriye kadar geniş bir yelpazede bilgiler içerir. Antik Yunan'daki gibi rasyonel bir tavır olmasa da ev, şehir, doğa ve hatta kozmik ölçekte holistik, bütüncül bir geometrik soyutlama, soyut planlama görülüyor. Antik Hindistan'da ortaya çıkan Vastu >>
    -Feng-Shuive Vāstu-Shāstra geleneklerindeki mimari yönelimle ilgili reçeteler, inşa edilmiş bir alan ile kozmik yapı arasındaki bağlantının temsilini desteklemede önemli bir rol oynadığı görülüyor. "Birçok reçete ayrıca >>
    -MÖ 250'lerde Çin'de, Zhou Hanedanlığı zayıflayınca yaşanan kargaşa ve hükümdarlık mücadelesi dönemi çağdaş yazının, Konfüçyüs ve Dao Okulunun dahil olduğu "Yüz Düşünce Okulu"nun başlangıcı kabul edilir. Son asker kıral Zhou Hanedanından sonra artık okuma yazma bilen, entellektüel Krallık dönemi başlar. Bu dönemde önemli olabilecek bir detay 94x48 cm. boyutlarında, mezar inşasında bir standart getirmeyi amaçlayan, altın işlemeli bronz mezar planıdır.(Nancy Steinhardt)
    Zhaoyutu
    Solomon Tapınağı; bir yazı ile detaylı olarak tanımlanmış ilk mimari eser.
    Solomon Tapınağı