II - DUYUMSAMA EVRESİ - Helenistik Felsefe Dönemi


Her sarı nokta 1 milyon kişiyi temsil etmektedir.
-Uygarlık, içinden bir parçası koparılıp alınamayacak bir süreklilik olarak incelendiğinde ise; dünyanın çeşitli bölgelerinde ve kültürlerinde karşılaştığımız 'uyanış' (rönesans) veya 'yeniden doğuş' dönemlerinin, kendinden önceki, farklı bölge ve kültürlerdeki gelişmelerden 'tercüme' yolu ile, önce bir öğrenme süreci, daha sonra bu edinilen bilgilere bir katkı süreci halinde seyrettiğini söylemek mümkün olabilir. Bu bağlamda 'Yunan Uyanışı' olarak adlandırabileceğimiz bu dönemin kaynakları Hititler vasıtasıyla Anadolu'ya gelen Sümer bilimine, Akdeniz'de yaptıkları ticaret ile ün salmış Fenike'lilere ve özellikle daha sonra Yunan'da ve Roma'da kullanılmaya başlanan Fenike alfabesine ve Mısır'a dayandırılmakta olduğundan söz edebiliriz. (Hilmi Ziya Ülken )
-İskender’in fethettiği coğrafyalarda yeni kentler kurması Helenistik kültürün ortaya çıkmasına zemin hazırladı. İdeal değerler yerini kişisel farklılıklara bırakır. Bu nedenle tapınak olgusu, saray olgusunun yanında önemini yitirir. Bu kültür Balkanlardan Hindistan’a kadar, geniş bir alanda uzun süre yaşadı. Krallığın sınırları içinde; bugünkü Yunanistan, >>
-Yunan dönemindeki kaosa ve İskender'in halefleri arasındaki savaşlara Roma devleti tarafından tamamen son verilmişti. Bu yeni dünya, pek çok yönden oldukça noksandı; fakat bir kere bir çok asırlar boyunca az da olsa milletler arası bir düzen, kanunlar ve barış mevcuttu. Entellektüel açıdan Roma imparatorluğuna ilişkin en önemli şey, iki dilli olmasıydı.Yunanca bilim ve felsefe, Latince ise hukuk, yönetimi ve ticaret diliydi. Batı'da, >>
-Bu dönemde B. İskender'in ölümünden sonra Mısır yönetimine geçen Ptolemaios tarafından kurulan, özünde 'üniversite' tabir edilebilecek bir bilim merkezi sitesi olan İskenderiye Kütüphanesi bilinen bütün kitapların toplandığı merkezi bir kütüphane olarak dikkat çekiyor. Her ne kadar o dönemde >>
-Yunan tıbbında, tarihçiliğinde, Aristotelesçiliğinde ve Helenistik biliminde ortaya çıkan düşünce biçimini; 'mümkün olan en yüksek kesinlik için çabalamanın ortak özelliği' olarak tanımlayabiliriz. Romalıların bu Yunan düşünce tarzının 'bazı kısımlarını' benimseyip devralmaları zaman aldı; çoğu alanda bu bilinçli bir borçlanma süreciydi. Roma'da bilimin kurumsal arka planı, Latince ifade edilen öğrenmenin başlangıcı, ilk üç önemli yazar Varro, Lucretius ve Cicero, daha sonraki bazı imparatorluk yazarları ve bilimsel olarak kabul edilebilecek metinler ve Roma 'biliminin' çoğu 'hukuk' olarak kabul edilebilir. Genel olarak Romalılar teorik bilimle daha az, uygulamalı sanatlarla daha çok ilgileniyorlardı. Stahl'ın belirttiği gibi: Entelektüel tarihin harika çocuğu olan Yunanlılar, ilk önce fikir uğruna fikirleri ortaya attılar ve peşinden gittiler. Romalıların merak etmekten ziyade yapma eğilimi bir tür normale dönüşü temsil ediyor. (Philipp Roelli)
-Atina, Roma İmparatorluğunun bir eyalet kenti haline geldiği zaman, orada bulunan okullar Müze'nin gölgesinde kalmıştı; ancak yine de Helenizm’in kutsal merkezi olmaya devam etti. Siyasi ve ticari gücü kalmamıştı; ama felsefe vardı. Fakat şunu da söylemeliyiz ki, dördüncü yüzyılın sonunda dört tane önemli okuldan yalnızca bir tanesi ayakta kalmıştı.(George Sarton)
Tüm insanlığın çağlar boyunca yaşadığı aşamalar 'Bir Bireyin Olgunlaşma Evreleri' olarak düşünüldüğünde; Bu dönem bir 'Duyumsama Evresi' olarak düşünülebilir. Bu evrede birey (bilinç), duyuları, algıladıklarını deneyimlemek suretiyle, deneyim öncesi bilgisinin doğru ya da yanlış çıkması dolayısıyla algısının da bilincine ve algıladığının bir “şey” değil, bir özellikler birliği olduğuna varır. İlgisini algıladığı “şey” den algıya ve özelliklere yöneltir. (Acar 2016). Helenistik dönemde Batı felsefesi ve  Antik Yunan felsefesi dönemidir. Felsefenin başlangıcı olarak sayılabilecek bu dönemin özelliği, insanın ilk defa kendi aklını kullanmaya ve keşfetmeye başlamasıdır. Bu dönemde efsaneler yerini kanıtlanmış kuramlara, dogmalar yerini akla, mitler (yaratılış) yerini doğal olaylara bırakmaya başlamıştır. Doğal Evrede; 'varlığın kendisinden hareketle ortaya çıktığı bir ilk unsur, dolayısıyla var olanları akılsal olarak açıklamamıza yarayacak bir ilke bulma çabasına girmekteyken' bu 'Duyumsama Evresi'nde artık insan, ilgisini; algıladığı şeyden algıya ve algıladığı özellikler birliğine yönlendirmeye çalışıyor gibi görünüyor.
-Platon, Sokrates öldükten sonra MÖ 4. yüzyılın ilk yarısında Atina’nın ünlü okulu olan ve bugünkü modern üniversitenin ilk örneği sayılabilecek Akademia’yı kurmuştur ve eserlerini orada yazmıştır. Bu dönemde felsefede akla dayalı bir ontoloji oluşturma çabaları, diğer yandan bilginin yapısını inceleyen, doğru ile yanlış arasındaki akıl yürütmenin ayrımını yapan mantık çalışmaları devam ederken, bir yandan Kinik okulu ile bir dünya vatandaşlığı düşüncesi filizlenmeye başlar. Devletin >>
-Bu zaman diliminde ve daha sonra Orta Çağ için de geçerli olmak üzere Yedi Özgür Sanat'tan bahsetmek anlamlı olabilir; Yedi özgür sanat (ya da yedi liberal sanat, Lat. septem artes liberales), >>
-Platon'un felsefi hazırlıktaki "dörtlü yolu", aritmetik, geometri, müzik ve astronomiyi, tüm söylemin dayandığı dilsel temel olan dilbilgisi, retorik ve mantığın başlangıçtaki "üçlü yolunu" takip edecek yüksek çalışmalar olarak ortaya koydu. Onun Cumhuriyeti ilk ütopyayı, idealize edilmiş “yok-yer”i önerdi; bu, pratikte gerçekleştirilemez olsa bile, >>
-Sanatta; Akdeniz’den Hindistan’a kadar büyük bir coğrafya ve barındırdığı kültürel öğelerle Helenistik dönem, dünya tarihine büyük katkı sağlamıştır. Öncelikle Roma İmparatorluğu’nu, daha sonra da günümüz Avrupa ve Yakındoğu kültürlerini yönlendiren bu kültürün yetiştirdiği sanat da farklı kültürlerin sentezini içinde barındırmıştır. Bu dönemde klasik çizgisinden sıyrılan Grek sanatına, yeni felsefelerin ışığında bir hümanizm, coşku ve hareket girmiş, ifade ön plana geçmiştir. Mimari yönden de daha planlı şehirler kurulmuş, bu da vatandaş olma bilincini doğurmuştur. Yeni inanç sistemleri kabul görmeye başlamış ve tanrı önünde insanın değeri artmıştır. Helenistik kültürün yayıldığı diğer kültürlerde ise Yunan sanatına özgü gerçekçilik bir ölçüde yerleşmiştir. (A.Öztürk 2016)
-Yunan teorik bilimi her zaman popüler çekicilikten yoksundu, çünkü nispeten az sayıda yetenekli kişinin eseriydi. Fiziksel dünyaya dair merakı gidermek için, amacı daha teknik, teorik incelemelerin sonuçlarını iletmek olan, el kitapları biçiminde bir popüler bilim geleneği ortaya çıktı. Romalılar, Yunan eserlerini tercüme ederek, başka sözcüklerle ifade ederek, intihal ederek ve sulandırarak yazılan el kitabı biçimini coşkuyla benimsediler. W. H. Stahl'ın belirttiği gibi, "Roma'da bilimsel bilginin yalnızca tek bir düzeyi vardı; el kitabı düzeyi". (Carl B. Boyer)
-Eğer Pappus'un yazdığı VIII. kitap Yunan mekaniğinin zirvesi ise, bütün koleksiyonunun da bir hazine olduğunu ve belli bir ölçüde Yunan matematiğinin doruk noktasını temsil ettiğini söyleyebiliriz. Bizans döneminde bu esere çok az şey ilave edilmiş ve Yunan bilimi hakkındaki bilgisini yüksek matematiğe duyduğu ilgiyle birlikte kaybeden Batı Dünyası Pappos'un bir araya getirmiş olduğu zengin materyalden istifade edememişti. Pappos'un toplamış olduğu veya keşfettiği fikirler Batılı matematikçileri çok geç tarihlere kadar harekete geçirmemiş, ancak sonunda harekete geçirdiği zaman, modern matematiğin yani analitik geometrinin, projektif geometrinin ve ağırlık merkezi metodunun doğuşuna yol açmıştır. Pappos'un küllerinden bu doğuş ya da yeniden doğuş dört yıl içinde (1637-1640) gerçekleşti. Böylece, sanki arada hiç bir şey olmamış gibi modern geometri ile Antik Çağ geometrisi arasında bağlantı kurulmuş oluyordu.(George Sarton)
-Oribasios'un hacimli eseri, dördüncü yüzyılın ikinci yarısında mevcut olan tıp bilgisi hakkında bize net bir fikir verir; bu dönemdeki tıp bilgisi ve tıbbi tecrübeler esas olarak pagan menşelidir, ve Oribasios'un Bizans döneminin ilk doktoru olduğu kadar, pagan doktorların da sonuncusu olduğu söylenebilir.(George Sarton)
-Heron ve Ptolemy Yunan bilginleriydi ama politik olarak Roma'nın hakim olduğu bir dünyada yaşıyorlardı. Arşimet'in Romalı bir askerin eliyle ölümü kazara olmuş olabilir ama gerçekten uğursuz bir olaydı. Antik Roma, uzun tarihi boyunca bilime veya felsefeye çok az, matematiğe ise daha az katkıda bulunmuştur. İster Cumhuriyet döneminde ister İmparatorluk döneminde olsun Romalılar spekülatif veya mantıksal araştırmalara pek ilgi duymadılar. Tıp ve tarım gibi uygulamalı sanatlar büyük bir şevkle geliştirildi ve tanımlayıcı coğrafya olumlu karşılandı. Etkileyici mühendislik projeleri ve mimari anıtlar, bilimin daha basit yönleriyle ilgiliydi, ancak Romalı inşaatçılar, Yunan düşüncesinin büyük külliyatının anlaşılması açısından çok az şey gerektiren temel genel kabul görmüş prosedürlerden memnundu. Romalıların bilimle ne kadar tanışık olduğu, Augustinus Çağı'nın ortalarında yazılan ve imparatora ithaf edilen Vitruvius'un De Architectura'sından anlaşılabilir. Bir noktada yazar kendisine en büyük üç matematiksel keşif >>
-Roma dönemine özgü gelişmelerden biri de, çeşitli alanlardaki bilgi edinme ihtiyaçlarını gidermek amacıyla, ansiklopedi adı verilen eserlerin yazılmasıdır. İlk ansiklopediler, özel alanlardaki o zamana kadarki bilgilerin bir araya getirildiği şekilde tasarlanmıştı. Ansiklopedi yazarlarının >>
-Helenistik çağ mimarisinde Klasik Grek dönemine ait bütün yapı unsurları dağılmış, yeni biçimler ortaya çıkmıştır. Bu yeni mimari unsurlardan daha sonra Romalılar da yararlanmıştır. Helenistik dönemin, İlk çağ sanatına katkısı belki de en çok şehircilik alanında ortaya çıkmıştır. İskender’in dünya hâkimiyeti düşüncesinin bir sonucu olarak yeni ve düzenli şehirler kurulmuş, planlı şehircilik ortaya çıkmıştır (Pasquier,1993:164; Bazin,1998: 89). Antik çağdaki stoa (=tek ya da iki katlı, uzunlamasına gelişmiş plan düzeni gösteren yapı), bouleuterion (=kent meclisi binası), gimnasium (= spor etkinliklerinin ve beden eğitiminin yapıldığı yer) gibi kamu binaları bu dönemde planlı bir şekilde yapılmaya başlanmış ve agora adı verilen bir alan çevresinde toplanmıştır (Pasquier,1993: 164). Yine bu dönemde toplantı salonları, kütüphane ve müzeler inşa edilmiştir. Mısır’daki İskenderiye Kütüphanesi buna güzel bir örnektir. Dor üslubu gerilerken Korint üslubu öne çıkmıştır (Bazin,1998: 89). (A.ÖZTÜRK 2016)
-Sosyo-ekonomik bir ürün olarak kent ve kent hayatının doğumu, örneğin Anadolu’da Priene gibi Yunan Devlet şehirlerinde doğa ile ilişkiyi koparmaya yeterli olmaz. Şehirler coğrafya, iklim, tarım, insanın doğasını ve sağlığını ön planda tutan konut ve görsel olarak doğanın bir parçası olmaya çalışan, her mimari yapısının manzarasına bile özen gösterilen yerleşimler olmaya devam eder. Hızlı ve kontrollü yerleşme ve büyüme imkanı olarak ızgara planlı şehirlerin, önceleri bütün bu doğal unsurlar ve doğanın insana ve insan sağlığına etkisi hesaba katılarak planlanıp, kurulup, geliştirildikleri ve yönetildikleri halde; M.Ö. 5. Yüzyıl’da Pers istilasına karşı bir şehirler birliği oluşturulup, bu istila sonrası merkezi askeri, siyasi güç birliği, Perslere ödenmek zorunda kalınan yüksek vergiler gibi sosyo-ekonomik koşullar yüzünden doğa ve doğanın etkisine öncelik vermekten koparılmaya başladığını görebiliyoruz. (Nisa Yılmaz) Doğanın etkisini önceleyerek insan doğasına uygun mimarlık ve kent planlamayı bir kenara bırakalım, >>
-ROMA SİTELERİ ve İMPARATORLUK M.Ö. 2.Y.Y. Her ne kadar yollar, köprüler inşa ettiyse de kent merkezi ve çevresi yönetimini, çevredeki ekili topraklardan sağladıkları gelirle zenginleşen bir meclise devreden ve bu kentlerin hukuki olarak bir merkeze bağlı olduğu imparatorluk kuran Roma; hamamları, arenaları, su kemerleri, anıtsal yapıları, pis, temiz su kanalları ve dikdörtgen biçimindeki surları ile soyut, kentlinin ne kuruluşuna ne de yönetimine katıldığı bir kent kavramı ve hayatı başlattı. Bir kentler federasyonu olan imparatorluk iradi değil, Roma’nın fetihleri ve dayatması ile oluşmuştur. (Benevolo, Liebeschuetz, Pirenne ve Kılıçbay’dan aktaran Yusuf Pustu.) Başka hiçbir yerde ve dönemde rastlanmadık bir şekilde Antik Roma, kamu alanlarına ve kamusal toplantılara tutkun olmuştur. (Roma İmparatoru Marcus Aurelius Antoninus, aklın ortaklığına dayanarak, tüm evreni bir kent olarak tanımlamış ve buna göre bir siyaset ve idare arayışına kapılmıştır. (Coşkun 2023)
Öte yandan Romalıların zamanı ölçmek için takvim >>
-Romalılar, sağlık koşulları açısından da büyük gelişmeler gerçekleştirmişlerdi. Thermae adıyla bilinen Roma hamamları çok ünlüydü. Hamamlar hijyen sağlamalarının yanı sıra, sosyal amaçlara da hizmet etmekteydiler. Bir çok Roma evinde, tuvalet, boru ile boşaltım tesisatı içeren Cloaca Maxima adı verilen karmaşık kanalizasyon sistemleri vardı. Bazı tarihçilere göre, kanalizasyon ve boru tesisatında kullanılan kurşunun doğumlarda azalmaya, toplumda bireylerin güç kaybına neden olmasının kurşun zehirlenmesinden ileri geldiğini ileri sürdükleri bilinmektedir. Bu durum, Roma’nın çöküşünü hazırlayan nedenler içerisinde sayılmaktadır. (Bilim ve Teknoloji Tarihi)