Her sarı nokta 1 milyon kişiyi temsil etmektedir. |
-İtalyan RÖNESANSI 1453'te Osmanlı'nın Konstantinopolis'i ele geçirmesiyle, Konstantinopolis'ten kaçan çok sayıda bilim adamı ve zanaatkâr, Kuzey İtalya'nın evlerinde yeni iş ve dinleyici buldu. Onlarla birlikte, İslam dünyasında uzun süredir korunan klasik dünyanın eski bilgisi geldi. Bu klasik bilginin gerekliliği, özellikle İsviçre'de olmak üzere, Avrupa'nın eski kayıp kütüphanelerindeki arayışı daha fazla ateşledi. Bunlar o zamanlar, şimdi Rönesans dediğimiz insan olasılıklarının entelektüel genişlemesine ve yeniden tasarlanmasına yol açan koşullardı.
Her ne kadar bu dönemden; "bilginin, insanlar tarafından kaleme alınmış, geleneksel kitaplar yerine, ölçüm ve hesap yöntemiyle 'doğanın kitabı'na dönüşü" olarak bahsedilse de, Roma İmparatorluğu döneminde başlayan merkezileşme hareketinin evrenselleşmeye başlaması ile Modernin temellerinin atıldığını söylemek mümkün gibi görünüyor. İnsan artık doğaya, ona hükmetmek hevesiyle geri dönüyor da denebilir.
“Francis Bacon, 1603'te “Zamanın Eril Doğuşu” 1603'te şunları duyurduğundan beri: "Onu hizmetinize bağlamak ve onu köleniz yapmak için tüm çocuklarıyla birlikte sizi doğaya götürüyorum", doğa modern insanın kültüründen ve toplumundan ayrılmış olarak görülüyor. Modern projenin taş ocağı olarak köleleştirilmek, çıkarılmak ve el konulmak için oradadır.
(Jeremy TILL)
Grek ve Latin dünyasına ait klasik
kabul edilen yüksek nitelikli bilim, felsefe ve sanat yapıtlarında sergilenmiş olan içeriğe öykünme olarak başladığını düşündüğümüz, Rönesans olarak adlandırılan bu dönemde Erasmus'un meşhur: "İnsan doğulmaz,insan imal edilir veya insan olunur" deyişinde; Doğa'dan kopuş ve kendisini doğadan soyutlama sürecinin adımlarını görebilmek mümkün gibi görünüyor. (Bilim ve Teknoloji Tarihi)
Öte yandan Yeniçağ'ın sonunda, Modern Dönemin başında İmmanuel Kant’ın “İnsan, yalnızca eğitimle insan olabilir.” ifadesi insan olmak ile eğitim arasındaki vazgeçilmez bağa vurgu yapmaktadır. (Kant, 1803, s. 11) (Celal YEŞİLÇAYIR) |
|
Tüm insanlığın çağlar boyunca yaşadığı aşamalar 'Bir Bireyin Olgunlaşma Evreleri' olarak düşünüldüğünde; Bu dönem bir 'İstek Evresi' olarak düşünülebilir.
-İSTEK EVRESİ ; Öznel bilincin, nesnellik talebi. Bilincin zamansallığı, onun deneyimindendir. Henüz iradeye rastlanmaz. Ancak istek kavramı ortaya çıktığından itibaren bilinç, zamana maruz kalan değil, ona sahip olan, zamanı kullanan olarak kendisini gösterecektir. Bilinç, emeği aracılığıyla ortaya çıkardığı nesnede gerçekleşir. (Acar 2016)
Onyedinci yüzyıl İngiliz pratiğinin -evrensel olmasa da- genel eğilimi, ihtilaf ve çekişmeleri teşvik ettiği genel olarak kabul edilen, doğa felsefesinin içindeki katı teolojik, ahlaki ve politik yaklaşımların meşruiyetini reddetmekti. Doğa ve madde hakkında, deneylere dayalı kesinlik iddiası ile konuşmak, mekanik açıklamalarda bulunmak, insan deneyimindeki -kültürel alanlar da dahil olmak üzere- tüm olguların açıklanması için bütünüyle yeterli değildi. Hatta, Robert Boyle tarafından; ahlak ve poitikanın mekanik yasalara göre işleyen maddesel doğanın açıklanma sürecine katılmasının tüm insanlığın sahip olduğu bilginin gelişmesine engel olduğu yazılmıştır. (Steven Shapin, The Scientific Revolution)
Doğa bilginleri ile çalışan Albrecht Dürer ve Leonardo da Vinci gibi sanatçılar da hayvan ve insan bedenleriyle ilgilendiler ve detaylı fizyoloji çalışmalarıyla, gittikçe büyüyen anatomi bilgisine katkıda bulundular. Simya ve doğal büyü gelenkleri, özellikle Paracelsus'un çalışmaları, yaşayan dünya hakkında varolan bilgilere katkı sağladı. Simyacılar, organik maddeyi kimyasal analize tabi tuttular ve hem biyolojik hem de mineral farmakoloji ile ilgili deneyler yaptılar. Bu gelişmeler 17. yüzyıla kadar devam eden mekanik felsefenin ortaya çıkışıyla geleneksel organizma olarak doğa metaforunun makina olarak doğa metaforuyla değişmesinin bir parçasıydı.(Wikipedia/Biyoloji_tarihi)
|
|
-KOMÜNDEN SANAYİ KENTİNE 16.Y.Y
Onaltıncı yüzyıl modern devletin siyasal kuramının oluştuğu ve kurulmaya başlandığı dönemde kentler, Ortaçağ komün yönetiminden, idari ve dini işlevini yitiren, sanayi ve ticaret merkezi olan sanayi kentine evrilmeye başlar.
Napoleon’un ordusu Avrupa’nın bütün devlet ve kentlerinin - aynı zamanda savunma sistemlerinin- bir uçtan bir uca üzerinden geçtikten sonra kent sınırları işlevsizleşir ve yerini ulus devlet sınırları almaya başlar. (Namık Erkal)
Yolların genişlediği, yapıların yükseldiği ,konut ve işyeri ayrımının kesinleştiği sanayi kenti, daha önceki merkezlere göre daha geniştir.
Toprağı işleyen köylülerin, köylülerden sayıca daha fazla olan sanayi ve hizmet sektöründe çalışan kitlelerin ve tüm bunların üzerinde kontrol gücü bulunan üst tabakanın, merkez, kent çevresi ve geçiş bölgeleri olarak farklı bölgelerde yerleştiklerini ve yaşadıklarını görebiliyoruz.
‘Şehir kavramının, gelişme, ilerleme, ekonomik büyüme ve bütün anlamıyla organize edilmiş bir sosyal hayat olarak, toplumun kabul ve tercihi ettiği bir kimlik kazanması sanayi devrimi ile olmuştur. Sanayi devrimi ile birlikte şehirleşme en önemli demokratik ve toplumsal hareketlilik odağı olmaya başlamış ve toplum yapıları şehir ağırlığına doğru kaymaya başlamıştır.’ (Sezal’dan aktaran Yusuf Pustu) |
|
Günümüz literatüründe, on yedinci yüzyılın bilimsel devrimi hakkında önemli tartışmalar olmuştur. Steve Shapin, The Scientific Revolution adlı küçük kitabına şu kışkırtıcı ifadeyle başladı: "Bilimsel Devrim diye bir şey yoktu ve bu onun hakkında bir kitap." Shapin'in şüpheciliğinin bir nedeni, on yedinci yüzyılda bizim anladığımız anlamda bilim diye bir şeyin olmaması gerçeğidir: birçok tarihçi artık “Bilimsel Devrim” denen tekil ve ayrık bir olayın var olduğundan, zaman ve mekan içinde yerelleştiğinden emin değildir. . Bu tür tarihçiler, on yedinci yüzyılda devrimci değişime uğrayan "bilim" adı verilen tek bir tutarlı kültürel varlığın olduğu fikrini bile reddederler. Bunun yerine, doğal dünyayı anlamayı, açıklamayı ve kontrol etmeyi amaçlayan, her biri farklı özelliklere sahip ve her biri farklı değişim biçimlerini deneyimleyen çeşitli kültürel uygulamalar vardı.
Öte yandan, Avrupa savaş, veba gibi zorluklarla uğraşırken, bir yerde doğruluğu ispatlanan bir bilginin, başka yerde ve zamanda tekrar deneyim ve ispata ihtiyaç duymadan kabul edilebilmesi için bilimselleşmesi çözümü ortaya kondu. Empirizm de denilen akımın doğması, doğanın olduğu gibi ve yerde ölçümünden, deneyimlenmesinden ziyade, yaratılan yapay koşullarda incelenmesi ve deney sonuçlarının başka yerde ve zamanlarda doğru olduğu kabul edilebilecek şekilde ortaya konmasıydı.
|
|
|