FELSEFE

ARİTMETİK

GEOMETRİ

ASTRONOMİ

SANAT - MÜZİK

FİZİK

BİYOLOJİ

MİMARLIK

-RÖNESANS MS 14.-16.yy
Bilgi yeniden deney, gözlem ve hesap yöntemiyle, doğanın çözümlenmesi ve anlaşılması olarak kabul görmüş. Doğa felsefesi incelemelerinin ideal nesnesi bundan böyle insanlar tarafından kaleme alınmış ve daima geleneksel olarak değerli bulunmuş olan kitaplar değil, bizzat 'Doğa'nın Kitabı' olacaktı. Bu noktada, deneye dayalı bilimsel bilginin -bir daha başka bir yerde ve zamanda aynı deneyi yapmaya ihtiyaç duyulmayacak kesinlikte ortaya konulması- olarak diğer bilgi türlerinden ayrışmasından bahsetmekte fayda olabilir.
Galileo, matematiksel formda bir doğa felsefesini savunurken, Paracelsus'un kendi fikrini savunmak savunmak için başvurduğu Doğa'nın Kitabı figürünü kullandı: 'Felsefe, sürekli gözümüzün önünde duran açık bir kitapta, yani evrende yazılıdır... Bu kitabın dili matematiktir ve harfleri üçgenler, daireler ve diğer geometrik şekillerden oluşur; onlar olmadan insanın bu kitabın tek kelimesini anlaması olanaksızdır.
Yine de Bacon ve Galileo gibi yenilikçiler veya erken modernler, Rönesans'ta, gözlemlerinin güvenilirliği ve yaygınlığı tamamlanmamış olduğu için, birincil bilgi olan Kutsal Kitap, Aristoteles ve otoriteye bağlı oldukları ölçüde kabul edilebildiler. Eski metinlere 'yazıcılar' tarafından topluca giren hatalar, doğrudan deneyimlemede ısrar edilerek düzeltilmeliydi. Hatta bazı Rönesans hümanistleri, tercümelerinden şüphe edilen Kutsal Kitapların ve eski metinlerin doğruluğunun, artık, ancak doğanın kanıtlarının doğrudan incelenerek desteklenebileceği sonucuna varmışlardı. Onaltıncı yüzyıl Protestan Reformu; İncil'in matbaa sayesinde bireysel okumaya ve bireysel yoruma açılması ve Doğa'nın Kitabı'nın doğrudan deneyimlenmesi ile ilahi bir gücün yazdığı bir metni çözmeye çalışmak olarak yorumlanması koşulu ile desteklendi.
Sonuçta yine de gerçeğe -haklı olarak- 'zamanın kızı' dendi, 'otoritenin kızı' değil. Böylece entellektüel ilerleme fikri tarihsel açıdan doğal kabul edilmeye ve deneyim, otorite ve eski bilgiye tercih edilmeye başlandı. Ancak şimdi deneysel gerçeği kesin olarak kabul edebilmek için yeterli sayıda deneye ve deneylerin güvenilirliği konusunda 'metodolojiye' ihtiyaç duyulmaya başlandı. Ve hatta insan yapısı deneysel gerçeğin doğanın gerçeğini yansıtıp yansıtmadığı tartışma konusuydu.
(Steve Shapin, The Scientific Revolution)
-Erasmus(1466-1536)Çok sayıda çevirisi, kitabı, denemesi, duası ve mektubuyla Kuzey Rönesansı'nın en etkili düşünürlerinden biri ve Hollanda ve Batı kültürünün en önemli figürlerinden biri olarak kabul edilir.
-Francis BACON (1561-1606)'a göre bilginlerin içinde bulundukları çağa uyanma zamanı gelmiştir. Antik çağ dediğimiz aslında dünyanın gençliğiydi. Dedi ki; bilimsel çalışmalar her zaman eylemle birleştirilmeli ve bilim adamının onuruna ya da kazancına yönelik entelektüel meraktan değil, sivil topluma faydası için takip edilmelidir. (Daha sonra Yeniçağ-İstek Evresinde Voltaire ve Jean-Jacques Rousseau tarafından öne sürülecek olan toplumsal bakış açısının düşünce tohumları bu dönemde atılmaya başlanmış gibi görünüyor.) Bir eğitim bilimine ve zihni geliştirmenin ve erdemi geliştirmenin yollarını ele alacak pratik ahlak üzerine kitaplara ihtiyaç vardı. Düşünce tarihine paralellik sağlamak için bir mekanik ve icatlar tarihine ihtiyaç vardı. Okulların "felsefe" dediği genelleştirilmiş düşünceyi reddetti ve konusunu özel bilimlere ayırdı. Yeni sınıflandırma sistemi aynı zamanda Bacon'ın düşüncesinin insan merkezli (kelimenin yirminci yüzyıl anlamındaki "hümanist") karakterine de işaret ediyor. Antropolojinin temellerinin atıldığı söylenebilir. Bacon, Kopernik'in gökler teorisini kabul etmedi, ancak Kant'ın ortaya koyduğunu iddia ettiği türden bir "Kopernik devrimi", Bacon'ın bilimlerin doğaya dayalı geleneksel bölünmesini terk etme ve bilgiyi aklın fakültelerine göre yeniden düzenleme kararında başladı. Dönemin, dünya tarihinde, Yunanistan ve Roma günlerini zafer ve başarı açısından çok aşacağını umduğumuz üçüncü büyük bir çağ oluşturduğundan söz etti.Bacon'un Yeni Organon -The Novum Organon- (The New Organon,or True Directions Concerning the Interpretation of Nature) adlı eseri, geleneksel sistemin (Aristoteles'çi tarzda yazılan metinler) yerini alan yeni bir yöntem olarak değerlendirildi.
(Steve Shapin, The Scientific Revolution)
-MACHİAVELLİ (1469-1527) Siyasal düşünüşün laikleştirilmesi ve bilimselleştirilmesi gerektiğini savundu. İtalyan Rönesans hareketinin en önemli figürlerindendir. Başarıya ulaşmak için her yola, her araca başvurulması gerektiğini savundu.
-John DEE (1527-1608) Hayatını simya, kehanet ve Hermetik felsefeye adamış olan İngiliz matematikçi, astronom, astrolog, okült, seyir, emperyalist ve yazar Dee Kraliçe I. Elizabeth'in danışmanlığı yapmış, 1570 yılında, Euclid’in, bir nüshası bugün Princeton Üniversitesi Kütüphanesinde bulunan orijinal Yunanca “Geometri” kitabından yapılan çeviriye yazdığı önsözde bilimin teoriden pratiğe geçişi ile ilgili bir yorum yapmış: “Yunanlıların Harmoni dediği Musicke ki ben burada buna Bilim diyorum; Musicke, duyu ve mantıkla, yüksek ve düşük ses çeşitliliklerini mükemmel bir şekilde yargılamayı ve sıralamayı öğreten bir Matematik Bilimidir."
-Thomas HOBBES (1588-1679) felsefede materyalizmi, etikte haz ahlakını, siyasette monarşiyi benimseyen bir İngiliz filozoftur. 1651 tarihli Leviathan adlı çalışması, Batı siyaset felsefesinin izleyeceği yolu çizmiş ve baş ucu eseri olmuştur. Leviathan, Tevrat'ta geçen bir canavarın adıdır ve Hobbes'ta her şeye egemen olan devletin simgesidir.
-Rahip Gregorius REISCH (1470-1525)Margarita Philosophica (Felsefe İncisi) adlı eserinde; matematik ile felsefeyi biribirinden ayrı tutarken artık felsefe, Yedi Serbest Sanatın kraliçesidir. Bilginin yayılmasında önemli rolü olduğu söylenen ansiklodepik eseri, daha önce Farabi'nin başka bir şekilde yaptığı gibi bilimleri sınıflandırır.
Reisch 'in bu ansiklopedik eseri, İtalya'da mimarlığın, heykeltraşlığın ve resim sanatının matematikselleştirilip böylelikle bilimselleştirildiği bir dönemde yayımlanmıştır. Eski aritmetiğe karşı yeni aritmetiği, Pythagoras'a karşı Boethius'u, çörküye (abakus) karşı Hint-Arap rakamlarını, çörkücülere karşı alogaritmacıları savunmaktadır.(Zeki Tez)
Örneğin İtalyan bilgini Niccolo Tartaglia'nın (özgün adı Niccolo Fontana 1499-1557) Nova Scientia (Yeni Bilim, Venedik, 1537) adlı eserinde matematik; Geometri, Aritmetik, Alan ve Hacim belirlemeleri, ölçüm aletleri tasarım ve üretimi, Coğrafya ve Kozmografya, Astroloji, Müzik, Statik, Mimarlık ve kale/istihkam inşaası, Optik, Makine üretimi, Sanatsal modellerin tasarımı ve üretimi, askeri taktik konusunda öneriler (ordu formasyonu) merminin çapı ve ağırlığı ve Kesin Bilginin Aktarılması gibi konularla ilgiliydi. Ayrıca; Tartaglia ve Vanooccio Biringuccio (1480-1539) İtalyan Halk dilinde (lingua volgare) yazmıştır. Daha sonra Galieo Galilei de aynı dili kullanmıştır. Böylece Latince ve Yunanca bilmeyen sade insanların da bilimsel konuları izlemelerine olanak tanınmıştır. Bu yöntem; daha önce matematiğin Araplar tarafından herkes için kullanılabilir hale getirilmesi olarak demokratikleştirilmesi gibi, bilimin, bilimsel bilginin demokratikleştirilmesi olarak düşünülebilir. F.Klemm, "Die Rolle der Technik in der italienischer Renaissance", Technikgeschichte, 32, 221-243 (1965), s.130.
O dönemde bu kitap gibi bilimleri sınıflandırmaya çalışan eserler ve çalışmalar çoktur ve Zeki Tez'in "Matematiğin Kültürel Tarihi" adlı kitabında bulunabilir.
The Gresham College Gresham Koleji, Sir Thomas Gresham'ın yöneticilerinin Londralılara 'yeni öğrenmeyi' getirmek için koleji kurduğu 1597'den bu yana, Latince (o zamanlar Avrupa'nın çoğu üniversitesinin dili) yerine İngilizce dilinde, sanat ve bilim alanlarında ücretsiz halk eğitimi sağlıyor. Londra'daki ilk Yüksek Öğretim Enstitüsü idi.Orijinal yedi Profesörlük, geleneksel konuları ve aynı zamanda Thomas Gresham'ın kıta Avrupası'nın yeni bilimsel düşüncesini İngiltere'ye getirme arzusunu yansıtıyordu. Avrupa'nın en dinamik ticari merkezlerinden birinde geçirdiği yıllar, ticaretle ilgili teknik ve bilimsel yeniliklerin takdir edilmesini teşvik etti. Bu 'yeni öğrenmeyi' Londra Şehri'ne getirme konusundaki kişisel kararlılığı, Vasiyeti aracılığıyla Gresham Koleji'nin kurulmasıyla gerçekleştirildi.Orijinal başlıklar İlahiyat, Astronomi, Geometri ve Müzik dallarındaydı ve hepsi City of London Corporation tarafından aday gösterildi; ve Mercers Şirketi tarafından aday gösterilen Hukuk, Fizik ve Retorik. O zamanlar Oxford ya da Cambridge'de böyle bir pozisyon yokken Thomas Gresham'ın üniversitesine Geometri ve Astronomi kürsülerini dahil etmesi dikkat çekicidir.Başlangıçta Kolej'de kurucu Thomas Gresham tarafından seçilen konularda yedi profesör görev alacaktı. Gresham şehirle ilgili çalışma alanlarına odaklanmak istiyordu (Charters ve Vermont 1997). Bu konular arasında daha klasik olan İlahiyat, Hukuk ve Retoriğin yanı sıra Astronomi, Geometri, Müzik ve Fizik de vardı. Gresham College kurulduğunda Oxford ve Cambridge üniversitelerinden farklılaşan bu yeni kürsüler sayesinde oldu. Gresham'ın 1579'daki ölümünden sonra, bağışlarının ve Kolej'in kontrolü City of London Corporation'a, yani şehir yetkililerine ve bir ticaret loncası olan Worshipful Company of Mercers'a bırakıldı. İlk dersin 1597'de verilmesinden yirmi yıl önceydi. Kolej bir öğretim kurumu olarak hiçbir zaman başarılı olamamış olsa da, Bilimsel Devrim'in yeniliklerini teşvik etmede önemli bir rol oynadı ve Londra Kraliyet Cemiyeti'nin öncüsü oldu. (Scholars and Literati At Gresham College)
Geç onaltıncı yüzyılda hümanist akımlar bilime katılımları ve onun sivil topluma yayılması gerektiğine ilişkin beklentileri etkilemeye başladıkları gibi, bilgiyi insana, gündelik kullanımının yanında onu erdeme ulaştıracak bir olgu olarak da sunuyordu. Bu döneme kadar kilisenin himayesi altındaki bilim, askeri güç vaadiyle, devletin ve asillerin desteğini almaya başladı. Bacon bir yandan, İncil'in matbaa sayesinde yaygınlaşan bireysel yorumu konusuna şiddetle karşı çıkarken, öte yandan 'İnsan bilgisinin, insan gücü ile bir olduğu' düşüncesiyle devlet hazinesinden hak iddia ediyordu. Aristokratların öğrenmeye olan ilgilerinin yanında, prestij, şan, şöhret, güç merakları ile bilime bireysel destekleri, kiliseye bağımlı üniversiteler yanında, Florentine Accademia del Cimento (1657), Royal Society of London (The Royal Society of London for Improving Natural Knowledge)(1660) ve Parisian Academie Royal des Sciences (1666) gibi sivil, bilimsel toplulukların oluşmasına yol açtı. Kavgalara yol açan din ve politika tartışmalarının (bu tarz konuların sadece insanları böleceği düşünülüyordu) yasaklandığı bu kurumlara toplanan bilim insanlarının ve meraklılarının deneysel bilime yönelik çalışmaları; -üniversitelerin bilimi tamamen bilginlere ve din adamlarına mal etmesine alternatif olarak- hem doğru ve güvenilir doğa bilgisini oluşturma, hem de bunun sivil halka yaygınlaştırılması çerçevesinde sosyal ve toplumsaldır. Steve Shapin, The Scientific Revolution

-Rönesans döneminde matematikte simgeciliğin iyileştirilmesi, yeni problemlerin ortaya konması ve çözümü açısından bir hazırlık aşaması olmuştur. Matematik, basit ve elverişli simgeler olmadan ilerleyemezdi. Artı ve eksi için "+" ve "-" simgelerinin (önceleri "p" plus ve "m" minnus kullanılırdı), eşitlik için "=", bölme için "÷" kullanılması diğer kolaylıklardı.
-Simon STEVIN (1548–1620)'in ondalık sayıları yaygınlaştırması da eklenebilir. Yine Rönesans'ta bilimsel yazımlarda Latince'yi bırakıp kendi dilinde yazmak konusuna önem veren bir başka matematikçi idi ; Stevin'in amacı, insanlığın daha önceki tüm bilgilerini geri kazanacağı ikinci bir bilgelik çağı getirmekti . Bu çağda konuşulan dilin Felemenkçe olması gerektiği sonucuna vardı, çünkü ampirik olarak gösterdiği gibi, o dilde, karşılaştırdığı herhangi bir (Avrupa) dilinden daha fazla kavram tek heceli kelimelerle gösterilebilirdi. Bütün eserlerini Hollandaca yazmasının ve tercümesini başkalarına bırakmasının nedenlerinden biri de buydu. Diğer bir neden ise, eserlerinin o zamanın ortak bilim dili olan Latince'ye hakim olmayan insanlar için pratik olarak faydalı olmasını istemesiydi. >>
Hollanda dili Simon Stevin sayesinde matematik için " wiskunde " ( "kunst van het gewisse of zekere" bilinen veya kesin olanın sanatı), fizik için " natuurkunde " ("doğa sanatı") , " scheikunde " gibi uygun bilimsel kelime dağarcığına sahiptir . ("ayırma sanatı") kimya için , " sterrenkunde " ("yıldız sanatı") astronomi için , " metkunde " ("ölçme sanatı") geometri için .
1489 yılında Alman matematikçi Eger'li
-Johann Widman (1462-1489) daha önce toplama ve çıkarmayı dile getirmek için kullanılan "piu"(artı) ve "meno"(eksi) sözcüklerinin baş harfi 'p' ve 'm' nin yerine '+' ve '-' işaretlerini getirmiştir. 1525 yılında
-Christoph Rudollf (1500-1545)
karekök için '√' simgesini kullanıma sokmuştur. Fermat ve Descartes eşitlik işareti için '∞' işaretini kullanmışlar ve bu tercihlerinin nedeni olarak; Latince eşit anlamına gelen 'æquus' sözcüğün ilk harfinden yararlandıkları sanılmaktadır. '∞' işaretini ilk defa sonsuz büyüklük anlamında İngiliz matematikçisi
-John Wallis (1616-1703) kullanmıştır. Ancak negatif sayıların benimsenmesi güç olmuştur. Aralarında Viete ve Pascal'ın da yer aldığı 16. ve 17. yüzyılın çoğu batılı matematikçisi negatif sayıları reddetmiş ya da kuşkuyla karşılamıştır. 1830 gibi geç bir tarihte, seçki matematikçi ve mantıkçı
-Augustus de Morgan (1806-1871) 3-8 bir imkansızlıktır; bu işlem 3 sayısından kendisinden büyük bir sayının çıkarılması demektir ki bu saçma bir işlemdir' diye yazmıştır.
Bayağı kesir ve ondalık kesir, örnek olarak sırasıyla 24/5 ve 4,8 olarak gösterilir. Birinci gösterim(bayağı kesir, orantılı sayı, rasyonel sayı) 4000 yıldan beri bilinmekte ve eski Mısırlılar tarafından da kullanılmaktaydı. Araplar tarafından Hintlilerden alınarak Avrupa'ya aktarılan ikinci gösterim (ondalık kesir, ya da ondalık sayı) ise Avrupa'da ilk olarak Regiomontanus tarafından benimsetilmeye çalışılmış, 1579'da François Viete (1540-1603) ve 1585'te Simon Stevin (1548-1620) tarafından düzenli olarak kullanılmıştır. Viete'nin matematik çalışmaları Frans Van Shooten (1615-1660) tarafından Opera Mathematica (Matematik Eserleri) adı altında yayınlanmıştır.Viete'nin temel başarılarından biri; matematik çizelgelerinde o zamana dek kullanılagelmiş olan altmış tabanlı kesirler (derece, dakika, saniye sistemi) yerine ondalık kesirleri kullanıma koymak olmuştur. Viete, Isagogein Artem Anatyticum (Analiz Sanatına Giriş) (1591) adlı yapıtında "algebra" sözcüğü yerine "analyticum" (çözümleme) sözcüğünü kullanarak "problem çözümünün cebirsel yöntemleri" anlamına gelecek şekildebu yeni sözcüğü matematik literatürüne sokmuş, "cebir" sözcüğü ise bundan böyle "denklemlerin nasıl işleneceklerini gösteren kurallar topluluğu" şeklinde bir kullanım kazanmıştır.
-Francis BACON (1561-1606) 1605 tarihli The Advancement of Learning (Öğrenimin İlerlemesi) adlı eserinin 1623 tarihli genişletilmiş Latince nüshası olan De Dignitate et Augmentis Scientarum adlı eserinde matematiği kendine özgü bir bilim olarak değil, kozmoloji ve felsefeye bir ek olarak işlemiştir. Burada saf ve karmaşık ayrımı yapmış ve karışık matematiğin kapsamına astronomi, coğrafya, perspektif, yapı sanatı ve müziği almıştır.
-Johann FAULHABER (1580-1635) Ingenieurs-Schul (Mühendisler Okulu Nürnberg 1637) adlı eserinde "philosophia" (felsefe) kapsamına değil de "sapientia" (bilgi) kapsamına alınan 12 matematiksel bilim saymıştır; Geometri, Topografya, Coğrafya, Aritmetik, Müzik, Gnomonik, Trigonometri, Optik, Arkitektonik, Astronomi, Logaritmografi ve Mekanik. Buna göre Arkitektonik (mimarlık) matematiksel bilimler arasına alınmıştır. Bu eserin ikinci baskısında arkitektonik; askeri mimarlık, gemi mimarlığı ve sivil mimarlık olarak üçe ayrılmıştır. ("Matematiğin Kültürel Tarihi"-Zeki Tez)
1545 'te İtalyan Matematikçi -Girolamo CARDANO (1501-1576), Ars Magna - Muhteşem Sanat isimli kitabını yayınladı. 40 bölümlük harika bir sanat eseri ve ilk defa küplü ve üstlü denklemleri anlatmıştır. François Viète'nin 16. yüzyılın sonlarına doğru yapmış olduğu çalışmalar, cebirin klasik disiplin temellerinin atılmasını sağlamıştır. Bir diğer önemli gelişme ise 16. yüzyılın ortalarına doğru köklü ve küplü denklemlerin çözülmesidir. Determinant formülü Japon matematikçi Kowa Seki tarafından 17. yüzyılda bulunmuştur ve bunu takiben Gottfried Leibniz 10 yıl sonra lineer denklemlerin çözümünü kolaylaştırma adına matris'i yayınlamıştır. Soyut cebir 19. yüzyılda geliştirilmiştir. Şu anda Galois theory olarak bilinen denklemleri çözebilmek için geliştirilmişlerdir. "Modern algebra" 19. yüzyıla kökleri dayanan önemli bir konudur. Örneğin; Richard Dedekind ve Leopold Kronecker, cebirsel sayı teorisi ve cebirsel geometriyi yarattığı kabul edilen ve kullanan kişilerdir. Wikipedia/Cebir
-Avrupa'da alet yapımı ve Matematik; Uygulamalı matematik ve matematiksel bilimlerdeki gelişme, aletli yardımcı araçların keşfi, kullanılması ve yetkinleştirilmesiyle yakından bağlandılıdır. Aletler, özellikle astronom, hesap uzmanı, çizimci, inşaatçı, denizci, haritacı, mimar, saha ölçümü ve topçu gibi bir nesneyi gözlemleyene hizmet etmekteydiler. Nesne ve olayların sayılarla kavranması geliştikçe, daha kesin ölçme gereksinimi ve buna karşılık gelecek şekilde de alet yapımı gerekmiştir. Teknik bilgilere karşılık gelen araştırma konularının önemli bir alanı aletlerin tarihidir. Alet yapımcısının (mechanici) bilimin (astronomi, matematik, jeodezi) daha da ilerlemesindeki ve oluşan erken ulus devletlerin şekillenmesindeki önemi göz ardı edilmemelidir. Bunlar yalnızca arazi ölçümü ve kartografi için ölçüm aletleri geliştirmekle kalmamış, modern topçuluk tekniğinin gelişmesine de katkıda bulunarak, oluşan mutlak tahakküm politikası çerçevesinde büyük önem taşımışlardır. Matematik pratisyenlerinin tarihe kazandırdıkları, önce, günlük pratik için gerekli olan matematiksel temel bilgilerin aktarılması ve yaygınlaştırılması, öte yandan da gerekli araç ve aletlerle bilimi ve pratiği beslemek, matematiğin bir dizi uygulama alanlarını pratik ve kuramsal olarak işlemek olmuştur. Aralarında birçok tanınmış isim olmasına rağmen, alet yapımında başarılar elde eden pratisyenler grubunun çoğunluğu isimsiz kahramanlardır.
-Bilmsel aletlerin üretiminde ilk merkez Nürnberg'dir. Ortaçağ sonlarında Avrupa ticaret yollarında bir kavşak olan bu şehir, Almanya'nın en önemli maden yataklarına yakın olması itibari ile silah, donanım, ev eşyası üretimi, çan ve top dökümü konularında başrolü oynamıştır. Ahşabın yanı sıra bronz ve pirinç, 15. yüzyılda başlanan bilimsel aletlerin üretiminde önemli malzemeler olmuştur. Nürnberg'de bulunan çok sayıda bilim insanının çağrısı üzerine, loncalar halinde örgütlenmiş olan mesleklerde, her şeyden önce astronomiye ve denizciliğe ilişkin aletlerin yapımı konusunda bir işbirliğine gidilmiş ve üretilen aletler bu kentten Avrupa'nın tüm kentlerine doğrudan ya da İtalya üzerinden dolaylı olarak Portekz ve İspanya'ya kadar ihrac edilmiştir.
Mevcut aletlerdeki iyileştirmeler öncelikle şu konularda olmuştur;
1-Benzer üçgenlerden yararlanarak bir şekli büyütmek ya da küçültmek üzere kopyasını çıkarmada kullanılan eklemli bir tür cetvel olan pantograf. Christoph Scheiner (1575-1650)
2-1700 den itibaren ölçüm kesinliğinin yükseltilmesine güçlü bir gereksinim duyulmuştur. Bu bağlamda çapraz bölmelemenin (taksimatlama) uygulamaya konması, ileriki zamanlarda Cristopher Clavius (1538-1612) tarafından 'Clavius Ölçeği' olarak ve nihayet Pierre Vernier (1580-1637) tarafından 'Vernier Ölçeği' olarak ad alan "Nonitus" Gregoryen Takviminin savunucusu Cristopher Clavius (1538-1612) tarafından 'yüce matematik dehası' olarak tanımlanan Portekizli bilim adamı Pedro Nunez (1502-1587) tarafından tasarlandı. Bu bilim insanları, henüz Kopernik'in Güneş Merkezli kozmos sistemini kabul etmedikleri halde, özellikle denizcilikte önemli kolyalıklar sağlayan navigasyon, harita sistemleri ve ölçüm aletleri geliştirdiler.
2- Aletlerin, örnek olarak astrolab ve teodolit, çok yönlü kullanım kazanması.
3- Hesap işinin çizelgeler (logaritma cetveli, kiriş çizelgesi) ve mekanik hesap gereçleri (Napier çubukları, hesap makineleri, orantı pergeli) hazırlanarak mekanikleştirilmesi.
Nürnberg'de doğan ünlü ressam -Albrecht DÜRER (1471-1528) çağının mesleğiyle ilgili teknolojik yeniliklerine ilgi duyarak çeşitli eserler kaleme almıştır. Alman dilinde uygulamalı geometrinin ilk ders kitabı niteliğindeki Die Underweysung der Messung mit Zirckel und Richtscheyt in Linien, Ebenen und ganzen Körpen (Doğrularda, Düzlemlerde ve Tüm Cisimlerde Pergel ve Cetvelle Ölçüm Yöntemleri) (Nürnberg 1925) adlı Geometri konulu kitabında; felsefi-dinsel bir temele dayanarak Tanrı tarafından bahşedilmiş insan ruhunun ilk tabloları (düşünceleri) olarak matematiksel figürler şekillendirmiştir. Farabi'nin Geometri kitabı (nazari geometri) ile geometrik şekillerin incelenmesi bağlamında benzerlik gösteren kitapta; doğru kavramından başlayarak, sarmallar, daire çevresinde koni kesitlerine, elips, parabol ve hiperbol çizimlerine ve eğri çizme aletine kadar çeşitli konular işlenmiştir. Ayrıca güneş saati yapımı, Antik Roma alfabesi, Gotik alfabe (bugünkü typography), son olarak çizimde ışık ve gölge konuları ele alınmıştır. Kaynak olarak Eulides, Leon Baptista Alberti ve Luca Pacoli'den yararlanmıştır. Kitapta çizimler yolu ile perspektif teknikleri anlatılmaktadır.
-Robert FLUDD (1547-1637)'un (Robetus de Fluctibus) başta "Utriusque Cosmi Historia" (1617) olmak üzere çeşitli eserleri, makine ve alatlerin tarihi açısından çok önem taşımaktadır. Fludd, matematiğe Hermetik-kimyasal bakış yaklaşımının yetkin bir örneğini vermiş; daire, üçgen, kare ve diğer şekillerin karşılıklı ilişkisi yoluyla doğadaki uyumu (harmoniyi) göstermeye çalışmıştır. Ona göre matematikçiler, bu bilimi, evrenin bütünsel tasarımını incelemek için birer araç olarak kullanmalıdırlar. ("Matematiğin Kültürel Tarihi"-Zeki Tez)
-Nicolas Copernicus (1473-1543) heliocentric modeli öne sürdü. Bu modele göre Dünya Güneşin etrafında dönüyor ve başka yıldızlarda diğer gezegenlerin etrafında dönüyor idi. Bu heliocentric model antik yunan bilginlerinden Ptolemy'in modeline ters düşüyordu. Kopernik'in (Copernicus) özellikle dünyanın yuvarlak olması ve gezegenlerin yörümgelerinin hesaplanması konusunda Nalanda Üniversitesi'nden Hintli Aryabhatta'nın (M.S.476-550) çalışmalarını takip ettiği de iddia edilmektedir. Milattan önce 270'li yıllarda yunan bilginlerinden Samoslu Aristarchus Dünya Güneş'in etrafında dönüyor dedi. Fakat Copernicus'un önerisi bilimsel açıdan daha çok kabul gördü. Copernicus'un kitabı "gökyüzü cisimlerinin hareketi" (bu şekilde Türkçeye çevrilebilir) adıyla yayımlandı. Copernicus ölmeden önce bu kitabı yayımlandı. Bu kitap modern astronominin başlangıç noktası oldu ve bilimsel devrimi başlattı. Güneşin evrenin merkezinde olduğunu fark ederek yapılan hesaplar daha kolay ve daha kesin sonuçlar verdi. Copernicus'un yeni perspektifi Alman astronomi bilim adamı Johannes Kepler (1571-1630) tarafından da kullanılmıştır. Günümüzde de Kepler Kanunları halen geçerlidir. Kepler'in kanunlarındaki temel kabul gezegenlerin yörüngelerinin tam yuvarlak olmasından ziyade eliptik olmasıdır.
-Galileo GALİLEİ (1564-1642), o dönem parçacık ve mekanik felsefecilerinin; doğa felsefesinin geleneksel yollarla oluşturmuş olduğu değerlerinden radikal (kökten) bir kopuşu temsil ettiği üzerinde ısrarla duran makalelerden biri; İki Yeni Bilim Üzerine Söylemler ve Açıklamar (Discourses and Mathematical Demonstrations Relating to Two New Sciences)'ı yazdı. Aynı konuya açıklık getirmeye çalışan KEPLER'in Yeni Astronomi'si (New Astronomy) ilgi çekti. Kimya ve deneysel felsefede
-Robert BOYLE (1627-1691) Yeni Deneyler (New experiments physico-mechanicall) adlı uzun eserini yayınladı.
-Blaise PASCAL (1623-1662) Boşluğa İlişkin Yeni Deneyler (Expériences nouvelles touchant le vide)'de
-Otto von GUERİCKE(1602-1686) ise Boş Uzay Üzerine Yeni Magderburg Deneyleri'nde (Experimenta nova (ut vocantur) magdeburgica de vacuo spatio) vakumu irdelediler.
Steve Shapin, The Scientific Revolution
-Avrupa toplumlarında sanatın kurumsallaşmasının tarihi, sanatın özerkliğini kazanmasının tarihidir. Rönesans’ta tohumları atılan bu özerkleşme süreci boyunca sanat, Kilise ile Saray’ın himayesinden ve vesayetinden koparak bağımsızlaşır. Aynı süreçte kapitalizmin yükselişine koşut bir sanat piyasası örgütlenir. Bir yandan da sanat tarihi ve sanat eleştirisi başlı başına birer yazın türü olarak gelişir. 19. yüzyıla gelindiğinde, kendi bilgisini ve estetiğini kendi içinde belirleyen, otoriteyi ve meşruiyeti kendi mercilerinden devşiren bir sanat alanı teşekkül etmiştir. Ne var ki, bu alan bir yandan da piyasaya tâbidir; oysa varlığını “ekonomi”nin inkârı üzerine tesis etmiş, kendini “ticari” kaygıların reddiyle tanımlamıştır. Pierre Bourdieu
-Rönesans, fiziksel dünyanın resmedilmesi ve perspektifin sistematik olarak uygulanıp resimde üç boyut algısının oluşması yönünde teknikler geliştirmiştir. Wikipedia/Sanat
-Rönesans dönemi sanatçılarının çalışmaları, özellikle 'altın oran', perspektif, doğadaki geometri ve müzik gibi konular, matematiksel sanatın (math-art) kapsamına girer.Rönesansın karakteristik özelliği olan perspektif konusuna; Albrecht Dürer (1471-1528), Leonardo da Vinci (1452-1519), Wenzzel Jamnitzer (1508-1585), Paulus Pfinzing (1554-1599), Johannes (Hans) Lencker (1523-1585), Robert Fludd (1574-1637), Jan (Hans) Vredeman de Vries (1526-1609), Robert Nanteuil (1623-1678), Abraham Bosse (1602-1676), Henricus Hondius (1597-1651) (Institutio artis perspetivae) katkıda bulunmuşlardır. Romalılar da resimlerine böyle perspektifsel etkiler katmışlarsa da perspketifin tam olarak matematiksel olarak inşası Rönesans dönemindedir. ("Matematiğin Kültürel Tarihi"-Zeki Tez-2011)
İşaret edilmediği taktirde, görsel biçimsel bozulması, normal bir izleyici gözü tarafından anlaşılamayan merkezi (doğrusal) perspektifin insanlık tarihinde yalnızca bir zaman ve yerde keşfedilmiş/icad edilmiş olması dikkat çekicidir ve çok özel kültürel ihtiyaçlardan, uzun süreli keşiflerin sonucu olarak doğmuştur. Sonuçta bu görsel biçimsel bozulmanın yarattığı geometrik düzenliliği ve uzamsal durgunluk yanılsamasını algısal olarak geçersiz kılmak neredeyse imkansızdır.
Resimleri daha mimari hale getiren, resimsel mesafeye doğru uzaklaşan formların küçülmesine temel oluşturmak için yol, meydan veya kesişen çizgilerden bir ızgaradan istifade eden doğrusal perspektifin; insan ürünlerinin en hayati ve ilham verici olanı binaların içi ve dış kısımlarını ikna edici bir şekilde resmetme arzusundan doğduğu da söylenebilir. İtalyan Rönesansına özgüdür ve 14. ve 15. yüzyıllara yayılmıştır. 1415 'te mimar Filippo Brunelleschi (1377-1446) tarafından tasarlandığına ve mimar/yazar Leon Battista Alberti (1404-1472) tarafından yazılı olarak kodlandığına inanılır.
Tek noktalı perspektif sisteminin en önemli örenklerinden biri Raphael'in 'Atina Okulu'dur. Resimdeki perspektif merkezinin Yaşlı Platon'un uzanmış sağ elinin altına denk gelmesi kompozisyonlardaki olağanüstü başarı olarak kabul edilir.
Nesneleri izleyiciye eğik bir açıyla ayarlamak için gerekli olan iki noktalı perspektifin detaylandırılması ve geliştirilmesi bir yüzyıl daha sürdü. On yedinci yüzyılın ortasına kadar kullanılmaktan kaçınılmıştır.
Perspektif Kuzey Avrupa resminde ilk defa, konu ile ilgili yazdığı dokuz kitaptan ilkini aynı anda Flemenkçe, Latince, Fransızca ve Almanca yayımlayan mimar ressam Vredeman De Vries tarafından kullanılınca kabul gördü. (Perspektif Tarihi)
-Vincenzo GALİLEİ (1520-1591)
-Nicola VİNCENTİNO (1511–1575)
-Marin MERSENNE (1588-1648)
-Rönesansla başlayıp 17.yy sonuna kadar süren dönemde deneysel bilimler biçimlenmiş, maddenin yapısı ve davranışına ilişkin çeşitli özelliklerin sayısal değerleri ölçülüp belirlenerek nitel bilimden nicel bilime geçilmiştir.
-Bu dönemde;
Leonardo da Vinci (1452-1519) Albrecht Dürer (1471-1528) Niccolo Tartaglia (1499-1557) gibi sanatçı mühendisler matematiği mekaniğe uygulayarak mekanik, perspektif, hidrostatik, hidromekanik ve balistik dallarında çeşitli teknik çalışmalara damga vurmuşlardır. 17. yy'ın hemen başında William Gilbert (1544-1603) manyetizma bilimini kurarken 'matematiksel fiziğin babası' sayılan eşsiz Galileo Galilei (1546-1642) çağdaş fiziğin temellerini atarak gökdürbünü (teleskop) ve termometre yapımı, hareket fiziği, serbest düşme, eğik atış, 'impetus fiziği' ve eylemsizlik kavramına yönelik son derece önemli çalışmalar yapmıştır.("Fiziğin Kültürel Tarihi"-Zeki Tez-2021)
-Önemli fiziksel ve matematiksel gelişmeler Çin de ve Hindistan biliminde görüldü. Hindistan felsefesine göre, Kanada ilk kez atomculuk ilkesini MÖ 200'lü yıllarda ortaya attı. Bazı kaynaklar bunun milattan önce 6. yüzyılda ortaya atıldığını söyler. Atom teorisini Budist bilim adamı Dharmakirti ve Dignaga birinci milenyumda geliştirmişlerdir. Gautama Buda'nın çağdaşı olan Pakudha Kaccayanna 6. yüzyılda maddelerin yapıtaşı olan atom teorisini ortaya atmışlardır. Bu filozoflar eter dışındaki diğer elementlerin fiziksel olarak hissedilebileceğine ve çok küçük parçalardan oluştuğunu ifade etmişlerdir. Elementleri oluşturan en küçük parçaya permenu denir ve bu parça bölünemez. Bu filozoflar atomun bölünmeyeceğini ve sonsuza kadar bu şekilde kalacağını ifade etmişlerdir. Budistler bu atomların çok küçük parçalar olduğunu ve çıplak gözle görülemeyeceğini ifade etmişlerdir. Hindistan teorisindeki atom tamamen soyuttur ve ağ gibi felsefe bilgisi olarak bulunur. Bu atom bilgisi bizim mantığımıza dayanır. Hindistan astronomisinde, Aryabhatiya tıpkı Nilakantha Somayaji (1444-1544) ve Kerela astronomi okulundakiler gibi yarı heliocentric modeli benimsemişlerdir. Bu model Tychonic sistemine çok benzer. Antik Çin deki manyetizma çalışmaları Milattan önce +. Yüzyıla dayanır. Bu araştırma sonucunda Shen Kuo (1031-1095)öne çıkmıştır. Shen Kuo matematik alanında çok iyiydi ve kendisi aynı zamanda manyetik iğneyi kullanarak kuzeyi gösteren aleti yapmıştır. Optik alanında da çalışmaları olan Shen Kuo mercek sistemleri üzerine çalışmıştır. (Wikipedia/Fizik_tarihi)
-Johannes KEPLER (1571-1630) astronomi ve astroloji arasında net bir ayrımın olmadığı fakat astronomi (beşeri bilimler içinde fiziğin bir dalı) ve fiziğin (doğa felsefesinin bir dalı) belirgin bir şekilde ayrıldığı dönemde yaşadı.Böyle bir dönemde Kepler, Tanrı'nın dünyayı ve gezegenleri mantığın ışığıyla anlaşılabilecek bir üstün planla yarattığı inancından dolayı eserlerine dinsel argümanlar ve mantıklar da eklemiştir. Kepler kendi hazırladığı yeni astronomiyi göksel fizik olarak tanıtmıştır. Kepler'e göre Göksel Fizik, Aristo'nun Metafizik eserinde bir gezinti ve Arsito'nun Gökler Üzerine eserine bir aktir. Böylece Kepler antik Fiziksel Kozmoloji geleneğini değiştirerek astronomi bilimini evrensel matematiksel fizik olarak ele almıştır.(Wikipedia/Johannes Kepler)
-Robert BOYLE (1627-1691), İrlandalı doğa filozofu; kimyager, fizikçi ve kâşif. Modern anlamda ilk "element" tanımını yapmıştır. Gazın basıncıyla hacmi arasında bir bağlantı olduğunu açıklamıştır. Bu bağıntı "Boyle – Mariotte Yasası" olarak bilinir. En çok matematik ve fen alanında yaptığı çalışmalarla hatırlanmaktadır. Araştırmalarının ve de kişisel düşüncelerinin açık bir şekilde simyacılıkla bağlantısı olsa da, genellikle, ilk modern kimyager olarak görülür. Çalışmalarının arasından en ünlüsü, 'The Sceptical Chymist' (Kuşkucu Kimyager), kimya alanında bir dönüm noktası olarak görülür.(Wikipedia/Robert Boyle)
-Boyle, teoriden etkilenmiş gözlemin daima bir bozulma ya da güvenilirlikten uzaklaşma tehlikesi taşıdığını belirtmiş, nedensellik teorisinin belirli bir parçasının savunucusu olmadığını söyleyerek Descartes gibi filozoflardan ayrılmıştır. Bu gibi filozofların eselerini okunmaktan kaçındığını söylemiş. Sadece doğanın kitabını okuduğu iddiasıyla; deneylerinde havanın etkisine dair bazı olgusal kesinlikler ortaya çıkarmayı başarabildiyse de, bu şekilde deneysel hatayı deneysel başarıdan ayırt etmek mümkün olamayacağı halde, gözlemlemenin mümkün olmadığı hava parçacıkları hakkında kesin bilgi veremediği için nedensel-teorik bilgi karşısında olgusal bilgide bulunduğunu öne sürmüştür. Bütün bir doğa felsefesi sistemine dayalı olarak olgusal kanıtlarla uğraşmayı geleneksel felsefi uygulamanın başarısızlığının bir nedeni olarak tanımlamış ve belki de bir bilim adamı olarak, dünya tarihinde ilk defa felsefenin diğer bilimlerden farklılaşmasının işaretlerini de vermiştir. Onyedinci yüzyıl İngiliz pratiğinin -evrensel olmasa da- genel eğilimi, ihtilaf ve çekişmeleri teşvik ettiği genel olarak kabul edilen, doğa felsefesinin içindeki katı teolojik, ahlaki ve politik yaklaşımların meşruiyetini reddetmekti. Doğa ve madde hakkında, deneylere dayalı kesinlik iddiası ile konuşmak, mekanik açıklamalarda bulunmak, insan deneyimindeki -kültürel alanlar da dahil olmak üzere- tüm olguların açıklanması için bütünüyle yeterli değildi. Hatta, Boyle tarafından; ahlak ve poitikanın mekanik yasalara göre işleyen maddesel doğanın açıklanma sürecine katılmasının tüm insanlığın sahip olduğu bilginin gelişmesine engel olduğu yazılmıştır.(Steven Shapin, The Scientific Revolution)
-ROBERT HOOKE (1635-1703) bir bilim adamı ve mimar olarak aktif olan ve bir mikroskop kullanarak bir mikroorganizmayı ilk görselleştiren bir  İngiliz bilge idi. Hooke ayrıca Gresham Koleji'nde Geometri Profesörüydü . Fizik bilimci Robert Boyle'un asistanı olarak Hooke, Boyle'un gaz yasası deneylerinde kullanılan vakum pompalarını yaptı ve kendisi deneyler yaptı. 1673'te Hooke en eski Gregoryen teleskopunu yaptı ve ardından Mars  ve Jüpiter  gezegenlerinin dönüşlerini gözlemledi.  Hooke'un 1665 tarihli kitabı Micrographia, mikroskobik araştırmaları teşvik etti. Optikte, özellikle ışığın kırılmasını  araştırarak, ışığın dalga teorisini çıkardı . Ve onunki, ısıyla genişleyen madde, havanın daha büyük mesafelerde küçük parçacıklar tarafından bileşimi ve enerji olarak ısı hakkında kaydedilen ilk hipotezdir.
-Rönesans ile birlikte ampirik doğa tarihi ve fizyoloji üzerine büyük bir ilgi gösterilmiştir. Anreas Vesalius 1543 yılında, insan anatomisi hakkında olan ve cesetlerin disseksiyonuna dayanan De Humani Corporus Fabrica adlı eseriyle batı tıbbında modern devri başlattı.Vesalius ve sonrasında gelen bir dizi anatomist, otoriter bilgi ve soyutlamanın ötesinde ilk elden deneysel çalışmalara dayanarak, fizyloji ve tıp alanında skolastik görüşün yerine deneyciliği koydu. Herboloji yoluyla tıp, aynı zamanda bitkiler üzerine edinilen bilgilerle, yeni bir deneysel kaynak oluşturdu. Otto Burnfels, Hieronymus Block ve Leonhart Fuchs bitkiler üzerine oldukça fazla eser vererek bitki yaşamının tamamı üzerine doğal yaklaşımı başlattılar. Hayvanlar hakkında hem doğal, hem de figüratif bilgilerin toplandığı eserler de giderek daha sofistike hale gelmeye başladı. Hayvanlar hakkında önemli eserler verenler arasında William Turner, Pierre Belon, Guillaume Rondelet, Conrad Gessner ve Ulisse Aldrovandi sayılabilir.
Doğa bilginleri ile çalışan Albrecht Dürer ve Leonardo da Vinci gibi sanatçılar da hayvan ve insan bedenleriyle ilgilendiler ve detaylı fizyoloji çalışmalarıyla, gittikçe büyüyen anatomi bilgisine katkıda bulundular. Simya ve doğal büyü gelenkleri, özellikle Paracelsus'un çalışmaları, yaşayan dünya hakkında varolan bilgilere katkı sağladı. Simyacılar, organik maddeyi kimyasal analize tabi tuttular ve hem biyolojik hem de mineral farmakoloji ile ilgili deneyler yaptılar. Bu gelişmeler 17. yüzyıla kadar devam eden mekanik felsefenin ortaya çıkışıyla geleneksel organizma olarak doğa metaforunun makina olarak doğa metaforuyla değişmesinin bir parçasıydı. (Wikipedia/Biyoloji_tarihi)
-Nicolaus CUSANUS (1401-1464) Bitkilerin suyu özümseyerek büyüdüğünü savunuyor.
-Leonardo Da VİNCİ (1452-1595) anatomi çalışmaları yapıyor. Leonardo'nun insan vücuduna ilgisinin temelini, figür eskizleri için incelemeler oluşturur. İnsanı olabildiğince canlı ve tüm hareketleri gerçeğe en yakın şekilde çizmek için dış gözlemleri yeterli görmemiş, vücudun içini de görmek, kemiklerin, kasların ve eklemlerin birbirleriyle ilişkilerini kavramak istemiştir. Anatomi araştırmaları, giderek daha çok zaman ayırdığı başlı başına bir ilgi alanı haline gelmiştir. İnsan organizmasına, çalışma prensiplerini merak ettiği mükemmel bir makine olarak yaklaşmıştır. O dönemin tıp bilimine temel oluşturan antik çağ hekimi Galen’in metinleri, merakını ancak kısmen giderebilmiştir.
-PARACELSUS (1493-1541) Almanca konuşan İsviçreli doktor ve kimyager. 16. yüzyılın önemli bilim insanlarından ve modern tıbbın kurucularından biri olduğu kabul edilir.Paracelsus, günün tedavi şekline, otoritelerin tıbbi kuramlarına karşı çıkmış ve bunun sonucunda, biraz da çılgın tavırlarıyla, bir tür sembole dönüşmüştür. Çılgınlıkları o zamanki geleneksel tıbbın eskidiği ve artık yenilenmesi gerektiği şeklindeki tepkisinin bir göstergesidir. Akademik olan her şeye meydan okumuştur. Zamanında uygulanan tıp uygulamasına hayatı boyunca karşı çıkmış ve mücadele vermiştir.Paracelsus, tıp eğitiminde geleneksel olarak kullanılan Latince yerine derslerini Almanca vermiştir.Paracelsus'a göre, bir cerrah bütün bitkileri tanımak, bilmek zorundadır; onları nasıl kullanacağını, onların çok hızlı mı yoksa yavaş mı etki ettiğini bilmek zorundadır. Ayrıca, onların etkilerinin bilinmesi gerekir, etkilerinin kaslar mı, kemikler mi yoksa damarlar üzerinde mi olduğunun cerrah tarafından bilinmesi lazımdır.Aynı şekilde, Paracelsus, yeni cerrahi ile ilgili olarak şöyle demektedir: Cerrahi, insanın kemiklerini ve diğer yapısını bilmek zorundadır; aksi takdirde nasıl teşhis koyabilirsiniz? Sadece dış yapıyı bilmeniz yetmez, aynı zamanda iç yapıyı da bilmek zorundasınız, bütün ven ve arterleri, sinirleri, kasları ve iç organları bilmelisiniz.
Paracelsus, kimyada kabul edilmiş yasa ve ilkelerin, aslında canlılar için de geçerli olduğunu savundu. Bir canlı, belli bir kimyasal yapıya sahipse, buna bağlı olarak o yapıda oluşacak bozukluklar, doğal ki kimyasal kökenli olacak ve kimyasal ilkelerin açıklama modelleriyle anlaşılabileceklerdir; bu durumda yapının düzeltilebilmesi de, ancak kimyasal maddelerle olanaklı olacaktır: Bu anlayışa iatrokimya denmiştir. Galenci anlayışa karşı gelişen Iatrokimya Paracelsus'tan sonra sistematikleştirilir ve kabul görmeye başlar. Doğadaki birtakım elenmentlere bilimsel olmayan özellikler atfetmeye kadar gitsede, Iatrokimyacılar mide asidi gibi birtakım kimyasal tanıların öncüsü olmuşlar. Daha sonra modern tıpta terkedilen bu yöntem simyadan kimyaya geçiş olarak da düşünülebilir. Güney asya da yaygın bir yöntem olarak günümüze kadar devam etmiştir.
-Hieronymus BOCK (1489-1554) bitkileri birbirleriyle olan yakınlıkları ve benzerlikleri göz önüne alarak düzenleyen ortaçağ botaniğinden modern bilime geçiş döneminde yaşamış olan Alman, botanikçi, fizikçi ve ayrıca Protestan rahiptir. Kreuterbuch ya da "herbal" kitabı 1539 yılında düzenlenmeden ve tasvir edilmeden ortaya çıkmıştır ve temel hedefi Alman bitkilerini, özelliklerini ve tıbbi kullanımlarını anlatmak olmuştur.
-Conrad GESNER (1516-1565) yaptığı bitki sınıflandırmasında cinsi (genus) türden (species), takımı (order) sınıftan (class) ayırmıştır. Gesner’in kendisi de Opera Botanica (Botanik eserleri) adlı eserini hazırladı. Kitapta Gesner tarafından çizilen 1500 kadar levha yer almaktaydı. Bu eser, Gesner’in bitki yapısının bitkiler alemini sınıflandırmadaki önemini tam anlamıyla kavramış olduğunu göstermektedir.Zooloji alanında da çalışmaları bulunan Gesner’in beş ciltlik Historiae Animalium (Hayvanların Tarihi) isimli eseri bugün onun en bilinen eserlerinden biridir.1551 yılında basılmaya başlanan eser ancak 1587 yılında tamamlanabilmiştir. Yayınlandığı dönem ve sonrasında da çok büyük ses getiren ve ilgi gören bu eser 4500 sayfayı aşan çok önemli bir çalışmaydı. Hatta eser yayınlanmasından iki yüz yıl sonra bile dünyaca ünlü zoolog Georges Cuvier’in ilgisini çekmişti.
Bu ansiklopedik eserde, Gesner hayvanlar için yeni bir sınıflandırma verdi; botaniktede bunu yapmış ve bitkileri ‘çiçek açanlar’ – ‘çiçek açmayanlar’ olarak veya özsuyunun sağlanış şekline göre ayırmıştı.Gesner’in hayvanları yeniden sınıflandırması başarılı olmadı ama kitabın kapsamı ve hacmi, hayvan türlerini sınıflandırma konusunun yeniden düşünülmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca Gesner’in ilgisini paleontoloji çalışmalarıda çekmişti. Gesner, taslak fosil çalışmaları bulunan ilk doğabilimci olarak kabul edilir.
-Andreas LİBAVUS (1550-1616) Jena Üniversitesi'nde tarih ve şiir öğreterek profesör olarak zaman geçiren bir rönesans adamıydı. Daha sonra Rothenburg'daki Gymnasium'da doktor oldu ve daha sonra Coburg'daki Gymnasium'u kurdu. Libavius ​​en çok simya pratiği yapması ve şimdiye kadar yazılmış ilk kimya ders kitaplarından biri olan Alchemia adlı bir kitap yazmasıyla biliniyordu.
-Aandreas VERSALİUS (1514-1564) Antik Çağ'dan beri süregelen insan bedeni hakkındaki yanlış düşünceleri düzelten anatomist ve doktordur. Önce Leuven'de sonra Paris Üniversitesi'nde eğitim gördü ve daha sonra İtalya'da Padova Üniversitesi'nde anatomi kürsüsünde ders vermeye başladı. Bu sırada Galen'in eserlerini incelemeye başlayan Vesalius; onun insanın anatomik yapısı hakkında verdiği bilgilerin hatalar içerdiğini ve bu hataların kaynağının, bu konudaki çalışmaların hayvanlar üzerinde yapılmasına ve elde edilen verilerin insanlara mâl edilmesinden kaynaklandığını ileri sürdü. Ona göre insan anatomisi ile ilgili bilgi en iyi biçimde, sadece sağlıklı bir insan vücudunun incelenmesi ile elde edilebilirdi. Vesalius, Padua’da çalışmaya başlar başlamaz bir yenilik getirdi. Bütün kadavra çalışmalarını bizzat kendisi yaptı ve öğrencilerin işini kolaylaştırmak için dört büyük anatomi çizimi kullandı. Bunlardan biri çalındı ve yayınlandı. Vesalius çalışmalarının başkaları tarafından çalınıp yayınlanmasını önlemek için diğerlerini kendisi yayınladı ve bunlara Hollandalı sanatçı ve Titian’ın öğrencisi Jan Stephen’in yaptığı insan iskeletine ait üç çizim ekledi. Ancak bekleneceği gibi bu çizimler ve eserler hala Galen etkisindeydi. Vesalius Padua’daki mevkînden mümkün olduğu kadar çok kadavra çalışması yapmak için yararlandı ve hem insan hem hayvan kadavralarını kullandı. Burada beş yıl boyunca yaptığı kadavra çalışmalarında elde ettiği sonuçlar Galen’inki ile farklıydı. 1539’da Padua Ceza Mahkemesi hakimi Marcantonio Contarini’nin yardımı sayesinde idam edilen suçluların cesetlerini temin etti. Contarin, infazları Vesalius’un çalışmalarına uygun olarak bazen geciktirmekteydi. Dolayısıyla Vesalius çok sayıda kadavra üzerinde çalışma imkânı buldu. Böylece tekrar tekrar karşılaştırmalı diseksiyonlar yaptı. Ve Galen’in bilgisinin güvenilir olmadığını kanıtladı. 1539’da Galen’e açıkça meydan okuyacak kadar kesin bulgular elde etti. Ve Galen’in çalışmalarının sonuçlarının bir maymuna ait olduğunu ispat etti. Galen’in 200’den fazla hatasını düzeltti.
Vesalius, anatomi konusundaki çalışmalarını 1543'te 'De Humani Corporis Fabrica' ismini verdiği resimli kitabında toplamıştır. Batı tıbbının tartışmasız en önemli eseridir.
-Girolamo FRACASTRO (1478-1553) hastalık bulaşması oaylarını tartıştığı eseri 'De Contagione et Contagiosis Morbis et Curatione' de ilk kez salgın hastalıklara küçük mikroorganizmaların sebep olduğunu söylemiştir. Atomist görüşe bağlı olan Fracastro hastalıkların 'spor'larının canlı varlıktan ziyade kimyasallardan oluşabileceğini ileri sürmüştür.
-Matteo Realdo COLOMBO (1516-1624) 'De re anatomica' adlı incelemesinde kanın kalbin sağ tarafından çıkıp akciğerler üzerinde hava ile harmanlanarak kalbin sol tarafına ulaştığını belirtmiştir.
-İtalyan RÖNESANSI 1453'te Osmanlı'nın Konstantinopolis'i ele geçirmesiyle, Konstantinopolis'ten kaçan çok sayıda bilim adamı ve zanaatkâr, Kuzey İtalya'nın evlerinde yeni iş ve dinleyici buldu. Onlarla birlikte, İslam dünyasında uzun süredir korunan klasik dünyanın eski bilgisi geldi. Bu klasik bilginin gerekliliği, özellikle İsviçre'de olmak üzere, Avrupa'nın eski kayıp kütüphanelerindeki arayışı daha fazla ateşledi. Bunlar o zamanlar, şimdi Rönesans dediğimiz insan olasılıklarının entelektüel genişlemesine ve yeniden tasarlanmasına yol açan koşullardı. Örneğin, bu sürecin en etkili keşiflerinden biri, görünüşü Giotto di Boudone (1267-1337) gibi ressamlar tarafından yaklaşık olarak tahmin edilen, ancak matematiksel olarak ilk kez 1435'te Leon Battista Alberti tarafından, "De Re Aedificatoria" adlı eserinde (1452) tanımlanan perspektifdi. Perspektif ile insan gözünü hem edebi hem de kavramsal olarak epistemik evrenimizin merkezine yerleştirme süreci başladı. Nihayetinde, bunun 18. yüzyılın Avrupa Aydınlanmasına yol açtığı iddia edilebilir. Aliberti'nin kitabı, yalnızca mimarlar için değil, aynı zamanda yapılar aracılığıyla temsillerin mantığını anlamaya istekli kullanıcılar içindi. Vitruvius'un Mimari Üzerine On Kitabından esinlendiği düşünülüyor. Sebastiano Serlio (1475-1554), beş kitabın tamamlandığı, Alibertie'nin çizim içermeyen tezinden daha görsel olan bir risale yazdı. Serlio'nun kitabında, çeşitli inşa edilmiş ve inşa edilmemiş projeleri gösteren onlarca çizim vardı. Antik çağın ihtişamını taklit etmeye hevesli birçok patron ve mimar arasında son derece popüler oldu.

The Five Orders of Architecture (Mimarinin Beş Düzeni) (Regola delli cinque ordini d'architettura), Giacomo Barozzi da Vignola'nın 1562 tarihli klasik mimari üzerine bir kitabıdır ve herhangi bir metni olmamasına rağmen, notlar ve giriş kısmı dışında,"şimdiye kadar yazılmış en başarılı mimarlık ders kitaplarından biri" olarak kabul edilir.
-OSMANLI İMPARATORLUĞU İpek Yolu boyunca kervansaraylar işna eden Türk kültürünün misafirperverliği muhtemelen Osmanlı Mimarisinde devam ediyor; II. Beyazıt'ın tıp kompleksine eklediği imaretler (pansiyonlar) cami, hamam ve medrese kadar önemliydi. Komplekste üç doktor, iki göz uzmanı, iki cerrah ve diş hekimi olmak üzere 167 kişi çalışıyordu. Konstantinopolis'teki Topkapı Sarayı, bir padişah tanımına bağlı bir mantığa göre planlandığı için, binalar gelişi güzel bir topluluk olarak görülebilecek olsa da, bu doğru sayılmaz; Mutemelen Konstantinopolis'i ele geçirip yerleşen ve önceki dönemlerin kültürlerinden etkilenerek Avrupa ile kıyasıya bir yayılmacı rekabete girişen Sultan, Türklerin tarihinde ilk kez her türlü karşılıklılık ilişkisinin ötesinde bir varlık olarak görülmeye başlandı. Törenler, efendi ile özne arasındaki aşılmaz uçurumu, dolayısıyla bu saraydaki padişahın mahremiyetini ısrarla vurguladı. Timurlu ve Moğol modellerini detaylandıran Moğolların sarayları, hükümdarın görevlileri ağırlayabileceği Avrupa'da olduğu gibi daha erişilebilir özel bölgelere sahipti. Ancak Topkapı Sarayı, korku ve huşu kadar kutsallık ve saygı duygusu aşılamak için sınırları net bir şekilde belirlenmiş olarak tasarlandı.
-İpek Yolu'nun doğu ucu olarak Çinliler de kendi canlanmalarını üstleniyorlardı. Han Çinli Ming, Cengiz Han'ın kurduğu Moğol Yuan Hanedanlığı'nın üç asırlık "yabancı" yönetiminden sonra iktidara geldi. Ming 1368'de Moğolları imparatorluk şehirlerinde "çadırlarda" yaşadıkları için eleştirdi ve kendi eski yapı tekniklerini yeniden canlandırmaya çalıştı.
-AMERİKA Avrupalılar, Amerika nüfusunun% 90'ını öldüren mikrobik hastalıklarıyla gelmeden önce, tüm varlıklara saygı duyan, "barışçıl insanlar" anlamına gelen Hopiler, taş ve çamurdan birkaç katlı evler inşa etti. Duvarlar, çamur ve sıva ile bağlanmış çıplak taşlardan yapılmıştır. Düz çatılar oluşturmak için duvarların üst kısımlarına ahşap kirişler kuruldu, bunlar bir sıva tabakası, kuru toprak ve çimle kaplandı. Üst katlara dış merdivenlerle ulaşılırdı.
-Meksikalılar, kendilerinden öncekiler gibi güneşin, yıldızların, doğanın döngülerinin, mevsimlerin geçişinin ve bitki ve hayvan yaşam döngüsünün adanmış gözlemcileriydi. Mimarileri ve ritüelleri, kozmik düzenin bütünlüğünü korumayı amaçlıyordu. Gözlem bilimi kesinlikle çok karmaşıktı ve bugün hala tam olarak anlaşılabilmiş değil. Tapınakların doğusu yedi derece güneye doğru hizanlandırılmıştır, böylece ekinokslarda güneş tam olarak Tlaloc ve Huitzilopochti tapınakları arasında yükselir. 1790'da ana meydanın altında 1,2 metre kalınlığında, 3,6 metre çapında ve 24 tonun üzerinde yekpare bir takvim taşı bulundu. Yüzünde güneş tanrısının bir temsili var.
Qosqo ve Macchu Picchu'daki İnkalar, devasa granit bloklardan yapılmış duvarlarla binalar inşa etti. Duvarlar hassas mühendislik çalışmalarıydı. Bazı granit blokları 200 ton ağırlığındaydı ve komşularına tam olarak uyacak şekilde yerinde şekillendirildi. Neden böyle bir hassasiyetin talep edildiği bilinmemektedir. Çoğu durumda, devasa taşlar sadece toprağın gövdesini korur. Her durumda su, büyük bir özenle kanalize edilir, ayrı ayrı taşlar törensel bir dizi su musluğu ve kanalı oluşturmak için şekillendirilir ve hizalanır. Ayrıca şehre bakan teleferiğin kenarına tünemiş tören binalarının bulunduğu büyük, dairesel bir toplantı meydanı da vardı. Karmaşık sulama kanalları ağına sahip, muhtemelen ekim amaçlı teraslar. (A Global History of Architecture)